Jeongguk, bugün diğer günlerinin aksine çalan alarmına sinirlenmemiş ya da kafasını yastığa bastırıp "birazcık daha uyku" diye sızlanmamıştı. Tüm bunların aksine yüzünde büyük bir gülümseme ile uyanmış ve dün geceden hazırladığı kıyafetlerini kucağında yumak yapıp kısacık bir duş sonrası giymek için odasındaki banyoya yönelmişti.
İnsan duş alırken dahi gülümser mi, diye de düşünmeden edememişti çünkü şu an yaptığı şey tam olarak buydu. Gülümsüyordu. Çıktığında gülümsüyordu. Kıyafetlerini giyerken bile gülümsüyordu hatta üzerine giydiği gömleğin fazla kırışık olduğunu fark ettiğinde sadece omuz silkmekle yetinmiş, ilk kez kendi kendine söylenmeden büyük bir özenle onu ütülemişti. Tüm bunları yaparken de birkaç şarkı mırıldandığının farkında değildi. Söylediği şarkılara minik danslar dahi uydurduğunu ise çok geç fark etmiş ve bu sefer kendi şapşallığına gülümsemişti.
Bugünün diğer günlerine göre farklarından bir diğeri ise Jeongguk'un yemek yeme isteğiydi, uzun zaman sonra ilk kez sadece günü kurtarmak için yemek yemeyecekti. Onun yerine "midemi doyurmalıyım, buna ihtiyacı var." diyordu. Kendine bunun için minik sandviçler hazırlamış ve portakal suyu bile sıkmıştı. Ama bu sadece okulu için olandı. Günün sonrası içinse hazırlanması gereken büyük bir piknik sepeti karşısında duruyordu.
Taehyung, "söylemesi yeterli, onu istediği yere götürürüm." derken ciddiydi, çünkü. Bugün de öyle yapacaktı. Minik bir piknik, sonrasında sahil havası. Okuldan sonra alacaktı, Jeongguk'u. Sadece o, Jeongguk ve Yeontan.
Peki, o nasıl gününe başlamıştı? Cevap basitti. Gülümseyerek. Günün geri kalanında da gülümsemişti. Gülümsemek bulaşıcıydı ve sevimli buluşmalarını özetleyecek cümle kesinlikle buydu.
İkisi için de gün güzel başlamış ve ilerlemişti. Jeongguk, okulda saatleri saymış ve hyungunu aramamak için kendi içinde büyük bir savaş vermişti. Onu aramaları ile sıkmayacaktı sonuçta söz vermişti, dersi biter bitmez okul kapısında onu bekliyor olacaktı. 4 ders saati onun için geçmek bilmemiş, gözlerini saatinden dahi çekememişti. Lanetler sayarak geçirdiği dersler bittiğinde ise Taehyung onu gerçekten dediği yerde bekliyordu, üstelik kollarında fazlasıyla minik kalan Yeontan ile birlikte. Jeongguk ise tüm bu sevimliliğe dayanamış olacak ki onları gördüğü anda ilk yaptığı şey hyunguna sıkıca sarılıp aralarında kalan Yeontan'ın başına bir öpücük kondurmak olmuştu. Taehyung'un içinden saniyelik aynısını Jeongguk için yapma isteği geçmiş olsa da bunu bastırmış ve sadece "seni özledim" diye mırıldanabilmişti.
Gerçekten özlemişti de.
Özlemlerini gidermek için bu minik buluşmaları birebirdi. İlk önce Jeongguk'un evine uğrayıp neredeyse kapanmayan piknik sepetlerini alacak daha sonra neredeyse onlardan başka kimsenin olmayacağı sahile geçeceklerdi. Taehyung, o gün ile ilgili hiçbir şeyi elbette unutmayacaktı. Özellikle çocuğun, o sırtını ağaca yaslayıp bacaklarını uzatmışken, kucağına koyduğu kafasını. O an öyle sevimli gelmişti ki gözüne, daha sevimli bir şey olamaz diye düşünmüştü ta ki Yeontan da Jeongguk'un göğsüne uzanana kadar. Biraz öyle durmuşlar, biraz Tannie ile top oynayıp peşinden koşmuşlardı. Daha çok Jeongguk konuşmuş, Taehyung onu dinlemişti. Hoş, daha saatlerce de konuşsa dinleyebilirdi. İtirazı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love cherry motion
Fanfictioni have fallen love cherry motion into a purple midsummer night's dream