- - -
8| Beni bu kadar hafife alma
İnsanlar hayatlarında belirli dönüm noktalarından geçer. Benim ilk dönüm noktam ergenliğime girdiğim günlerdeydi. Aileme karşı gelemeyeceğimi gördüğümde ve buna tepki olarak gizli saklı işler çevirmeye başladığımda ortaya çıkmıştı. İkinci dönüm noktam gece hayatını keşfettiğimde ve sarhoşken bir erkeği öptüğümde ortaya çıkmıştı. Üçüncü dönüm noktam bir kadının bana hissettirdiklerinin aynını bir erkeğinde hissettirebileceğini çözdüğümdeydi. Dördüncü dönüm noktam ağabeyimle aramda büyük bir fark olduğu ve asla onun aldığı sevgiyi ailemden alamayacağımı anladığımdaydı.
Ve şimdiye kadar tattığım son dönüm noktam burada, karşımda oturuyordu.
Benim son dönüm noktam aklımın ucundan bile geçmeyecek, dışarıdan birisi söylese ihtimal bile vermeyeceğim o evlilikti.
Ve durup düşündüğümde geçirdiğimiz son bir ay, içinde bulunduğumuz durumlar ve gittiğimiz yön inandırıcı gelmiyordu. Sanki sonu belirlenmeden yazılmaya başlanmış bir roman karakteri gibi hissediyordum kendimi. Yazar nereye isterse oraya savruluyormuşum gibi zihnimin içindeki benliğim sürekli bir çatışma içinde, çok çeşitli kararsızlıklarla taklalar atıyordu. Bir an düşündüğüm öteki anımı tutmuyordu ve bu bazen iyi hissettirirken bazen beni korkutuyordu.
Ne yapacağımı bilmemek belki de en çok nefret ettiğim şeylerin başında geliyordu.
Şimdi Jimin'in en sevdiği kafe-restoranda, kalabalığa göre köşede kalan bu masada, tam onun karşısında oturuyordum. Kafe bana göre kalabalıktı. İnsanların çıkardığı sesler arka planda bir uğultuya dönüyordu. Irene dene kadın tam yanımdaki sandalyede gülümseyerek masaya eğilmiş komik bulmadığım bir olaydan bahsederek eğleniyordu. Hemen karşısında kalan ağabeyi onu destekler gibi devamını getiriyordu. Ben ana odaklanamıyordum. Gözümü her kırpışımda önümde beliren bir mesaj dizisi hemen yanımda oturan bu kadının Jimin'in bahsettiği tarzda bir teklifi dile getirdiğine ihtimal vermeye zorluyordu beni. Ama yapamıyordum. Öte yandan karşımda oturmuş tepkilerimi ince ince izleyen bir çift gözün hiç şakası yoktu.
Jimin bir uyarı gibi öksürdü.
Ortadaki konu bitmiş olsa gerek arkasına yaslandı ve bacak bacak üstüne attığını hissetmemi ister gibi ayakkabısının ucunu dizime hafifçe çarptı. Ardından yanımdaki bedene gözlerini dikmiş "Bu arada Instagram'dan attığın isteği daha dün gördüm Irene, kusura bakma." diyordu. "Ama Yoongi biraz faza kıskanç, kimi takip etsem küser gibi oluyor." Güldü. "Ama tanıştığınıza göre artık isteği kabul etmeme de bozulmaz diye umuyorum."
Irene yerinden doğrulurken ona baktığımın farkında değilmiş gibi yüzündeki gülümseme silindi. "Hayır, hayır." derken gerildiği o kadar belliydi ki ağabeyine kayıp duran gözleri tedirginliğini ele veriyordu. "Sorun değil, takip etmek zorunda değilsin." Omuz silkti. "Bilirsin, öylesine atmıştım. Epeydir görüşmediğimiz için."
"Mesaj bildirimin düştü." dedi Jimin gülümseyerek. "Görüşmediğimiz süreçteki özlemini mesajından kolaylıkla hissettim."
Bütün ruh halim sömürülmüş gibi az önce siparişini verdiğim kahvemden bir yudum alarak dikkatle Jimin'e döndüm. Bilerek yapıyordu. Blöf yapmadığını, bana direkt doğruları söylediğini açıklamaya çalışıyordu. Tam karşımda durmuş bir kadınla flörtleşiyordu.
Irene bana dönecek gibi oldu ama bunu yapmaktan vazgeçmiş gibi, az önceden çok daha büyük bir özgüvenle Jimin'de bıraktı odağını. "Mesajı gördüğünü bilmiyordum." dedi.