- - -
11| Ben şarabın yanında yalan söylemem
"Jimin... Bırak artık çocukla oynamayı da annesini bulalım." Bakışlarımın ne kadar baygın olduğunu dışarıdan görmeme bile gerek yoktu. Jimin'i ve kucağındaki minik veleti izlerken ne kadar baygın bakabileceğimi zaten çok iyi biliyordum. Gerçekten son günlerde eğer varsa bir Tanrı o tam olarak benim sabrımı sınıyor ve üst üste ne kadar sinir bozucu durum kaldırabilirim diye test ediyordu. Ben artık tüm bu olanlara başka bir açıklama bulamıyordum.
"Sussana sen." Ve Jimin de benim yüzüme bakma gereği bile duymuyordu.
Tamam.
Sabahın saat onundan bu yana dışarıdaydık. Kahvaltımızın sorunsuz geçtiğini yalanlayamazdım ama sıkıntılı taraf o kahvaltıdan sonra başlamıştı zaten. Jimin gezmek ve çevreyi görmek istemiş, ormanın biraz içerisine doğru gidince de bir turist grubuyla karşılaşmanın saçma bir sevincini yaşamıştı ve ne olduysa o da o zaman olmuştu. Şimdi kucağındaki bu çocuk yabancı dili ve saçma tepkileriyle o turist grubundan birinin çocuğuydu. Jimin abuk subuk hareketlerle bebeği güldürüp bir de vakit ayırıp sevmeye kalkınca eh geri zekalı olduğu kadar çocukların bile dikkatini kazanacak kadar sevimli oluşu da bu duruma eklenince velet biz ormanın içine doğru gittikçe sessiz sedasız bizi- Ah, pardon, Jimin'i takip etmişti. En azından benim olaydan çıkarttığım sonuç buydu.
Jimin de haliyle her zamanki gibi ciddiyetsizliğini takınıp bulduğu ilk kütüğe oturduğu gibi çocukla oynamaya başlamıştı. Onu anlamak imkansızdı. Gerçekten imkansızdı.
Şansımı son kez dener gibi "Annesi endişelenmiş olmalı." dedim. Bu durumda sinirle solumamak elimde değildi. "Bunu yapmaya hakkın yok Jimin."
Çatık kaşlarıyla çocuğu kucağından indirip ayaklanırken şapkası yüzüne gölge düşürüyordu. Çocuk da Jimin'in bıraktığı noktada far görmüş tavşan gibi bize bakıp olayı anlamlandırmaya çalışıyordu.
"O halde çocuğu yanından ayrılırken daha dikkatli olsaydı." diyerek net bir şekilde karşı çıkarken ellerini beline yasladı. "Böylece çocuğu kaybolmazdı. Benim burada hiçbir suçum yok."
"Ne olursa olsun o çocuğun annesi şu an telaş içindedir. Resmen bile isteye el koyuyoruz çocuğa. Seni annenden ayırsalar üzülmez miydin bir kendini yerine koy." Çocuğa döndüm. "Daha doğru düzgün cümle bile kuramıyor. Ayrıca yabancı! Eminim şu an dediğimiz hiçbir şeyi anlayamayacak. Ayrıca ve ayrıca senin gibi bir herifin eline düştüğü için zaten yeterince şansız-"
Ve bana bunları yaşatan hangi Tanrı'ysa ona yemin olsun Jimin'i ve ben sinirliyken aniden dudaklarıma kapanan dudaklarını yakacaktım.
Evet.
Evet bunu yapacaktım.
Ama-
Bekle-
Dudağı dudağımdaydı. Put gibi kalmış olsam bile algılarımın açık olduğunun son derece farkındadyım ve kesinlikle Park Jimin beni öpmekle meşguldü. Dudaklarımın, iki dudağının arasında kaldığına yemin edebilirdim. Gözleri kapalıydı ve minik parmakları sıkı sıkı çenemi tutuyordu. Sanki bıraksa kaçacakmışım gibi tutuşunu gevşetmiyordu. Ama kaçmaz mıydım? Bıraksaydı eğer uzaklaşmaz mıydım ondan? Sanırım bir şey değişmezdi. Ne kadar kabul etmek istemesem de o beni tutmayı bıraksa ben yine de burada dururmuşum gibi geliyordu. Çünkü bilirsiniz ani atağından dolayı kısa çaplı bir şok girmiştim. Evet nedeni şoktu. Beni bıraksa da uzaklaşamayacak olmamın tek nedeni buydu. Getirebileceğim tek açıklama buydu.