9 • hatırlamak istiyorum

542 76 8
                                    

Tuhaf değil mi kendine acımak? Yani insanın hayat arkadaşı olunca konu, kişinin kendine acımayı öğrenebilmesi gerekiyormuş. Yemek yapmayı öğrenme zorunluluğu gibi aslında. Başka yerlerden gidip bir şeyler yemek mümkün ama gidip de birilerinden sana acımasını nasıl isteyebilirsin? Satın alınabilir bir şey de değil ki bu.

Öğrenmem gereken en zorlu şeydi galiba kendime acımayı öğrenmek. Evet, bu ağır bir zorunluluktu.

Benim istediğim, sadece sevmek ve sevilmek değildi, bu hissi gerçekten ve derinden yaşayabilmekti. Duvarlarımı tamamen yıkmasına izin verdiğim tek kişi Jimin'di ve beni hiçbir zaman da buna pişman etmemişti.

Şimdi yaşanan her şey yalanmış gibi geliyordu, şimdi yine aynı kişi, beni tanımadığını söylüyordu.

Kalbini yerinden söküp, açıp eline vermek istiyordum. Bak! Bak ben burdayım işte! Beni nasıl unutursun sen? Sen bu hayatta herkesi, her şeyi unuturdun da yine beni unutamazdın, kendi sevgimden bile şüphe duyarım da senin sevginden asla diye bağırmak, haykırmak istiyordum.

Dakikalardır suyun altında bunları düşünüyordum. Küvete su doldurup içerisine uzanmayı çok sevsem de bu defa duş kabinini tercih etmiştim. Ilık su vücuduma temas ettiği an, kendimi daha fazla tutamayıp ağlamaya başlamıştım. Her ne kadar Jimin akan suyun sesinden beni duymayacak olsa da sessizce hıçkırarak ağlıyordum.

Başımı fayanslara yaslamıştım. Günlerce ağlamıştım fakat hala daha bastırmaya çalıştığım acılarım vardı, sırf beni üzgün görmesin, güçlü gözükeyim diye bastırdığım duygularım. Görürse üzülürdü, ona asla kıyamazdım.

Kocama dokunamıyordum, ondan kaçıyordum. Nedeni ise beni sevmiyor oluşuydu. Beni seveceği güne kadar bekleyebilirdim elbette ama o bana hiç de yardımcı olmuyordu. Ben içimdeki sevgiyi susturup ona bir ev arkadaşı gibi davranmaya çalışıyordum daha çok fakat Jimin ona dokunmak için can attığımı bildiği halde bunu kullanarak beni saf dışı bırakmıştı.

Duygusuzca yakınlaşmıştı bana.

"Yoongi" iki defa kapıyı tıklatıp ismimi seslendi.

Sesim çıkmıyordu, ağlıyordum ve cevap verirsem bunu anlamasından korkuyordum. Tekrar seslendi ve ben yine tek kelime edemedim. Canım çok yanıyordu.

"Yoongi iyi misin? Ses ver, çok endişeleniyorum."

Neden endişelenmişti ki? Altı üstü duştaydım. Cidden hep böyle evhamlıydı her konuda.

"Duyuyorsan ses ver, bak içeri gireceğim yoksa." Ses vermek yerine suyu kapatmıştım, böyle de anlayabilirdi başıma bir iş gelmediğini, iyi olduğumu.

"Hatırlamak istiyorum." dedi. Hala kapının önündeydi, biliyordum gitmeyeceğini, tahmin etmiştim.

Jimin, ben ona kırıldığımda bunu dile getirmesem de anlıyordu her zaman. Yine hissetmişti sanki kırıldığımı.

"Her şeyi hatırlamak istiyorum Yoongi." Sesi titriyordu ve o yine hiçbir duygusunu gizlemiyordu benden, benim aksime.

"Çocukluğumu hatırlıyorum, ilk oyuncağımı, ilk arkadaşımı, ailemle birlikte geçirdiğim ilk tatilimi, ilk gördüğüm ıslak rüyamı, ilk katıldığım party'yi, ilk alkol deneyimimi, fotoğraf çekmeye aşık olduğumu, en çok sarı rengini ve çocukları sevdiğimi, en yakın arkadaşımı ve yönelimimi, her şeyi hatırlıyorum ama neden hala canım yanıyor?"

Jimin kapının ardında ağlıyordu, ben banyoda.

Sırtımı fayanslara dayadım yavaş yavaş yere çökerken. Dizlerimi kendime doğru çekip kollarımı doladım etrafına. Alnımı diz kapaklarıma yasladım. Dişlerimi sıkıyordum ve Jimin ağlayarak konuşmasına devam ediyordu.

"Neden bu durum benim canımı bu kadar yakıyor? Seni ilk kez görmüş gibiyim, seni tanımıyorum ama neden en çok sana güveniyorum? Neden tanıdığım, hatırladığım, beni dünyaya getiren insanlarla gitmek yerine seninle geldim? Neden yanına yaklaştığımda içime huzur doluyor? Neden en çok seni hatırlamak istiyorken bir tek seni hatırlamıyorum? Neden senin gözlerine bakınca uçurumdan düşer gibi oluyorum? Neden sürekli tensel temaslar kurmak istiyorum seninle?"

Zaafımı kullanmamıştı, Jimin bana bile isteye yanaşmıştı.

"Dedin ya, sen çok seviyordun diye? Ben ne biçim bir adamım ki, bir tek seni unuttum böyle severken?"

Ağlaması daha da şiddetlendi.

"Gereksiz ne var ne yoksa her türlü saçmalığı hatırlıyorum ama neden seni hatırlamıyorum?"

Ağlamasına bir de hıçkırıkları eklendiğinde, artık dayanamıyordum. Benim yüzümden ağlıyordu ve hatırlamak için kendini zorluyordu ama bunu yapmaması gerekiyordu sağlığı açısından.

Bir anda sesi kesilmişti. Korkudan kalbim yerinden fırlayacak gibi atmaya başladı. Hızla kabinden çıkıp bornozumu üzerime geçirdim ve kapıyı açtım.

Boşluğa düşecek gibi olduğunda yakaladım onu. Sarıldım. Diz çöküp sırtı göğsüme denk gelecek şekilde yasladım kendime. Sırtı sırılsıklam olmuştu ama yine de kollarımın arasına aldığım bedenini sıkı sıkı sardım. İkimiz de sessiz sessiz ağlıyorduk.

"Tamam geçti, geçti, sakin ol." dedim usulca. "Hatırlama, istemiyorum tamam mı? Hiçbir şey hatırlama sadece sakinleş."

Saçlarına küçük kelebek öpüşler konduruyordum, saçlarımdan akıp gelen su damlaları onunkilerin arasına karışıyordu ve kaskatı kesilen vücudunun kollarım arasında mayıştığını hissediyordum.

"Senin iyi olmandan başka hiçbir şey istemiyorum ben senden." diye fısıldadım kulağına. Saçlarından yavaş yavaş ensesine ordan da boynuna yöneldim, boynundan öptüm.

"Hadi yatağımıza gidelim, burası soğuk, üşütüp hasta olma sonra." dedim, bedenini yanlamasına kucağıma alıp kalktım soğuk fayanslardan. Bir eli belimi sararken, diğer eli göğsümdeydi ve dudakları köprücük kemiklerime değiyordu.

Tamamen sakinleşmişti.

"Duş almak istiyorum." diye mırıldandı.

"Yaraların tamamen iyileşmedi Jimin, biraz daha zaman geçmesini bekleyelim." desem de fayda etmedi.

"Lütfen." diye diretti. "Kendimi kirli hissediyorum."

Bir müddet olduğum yerde durdum, kısa süreli bir düşünmenin ardından aklıma gelen fikirle sordum.

"O halde önce doktorunu aramama izin ver olur mu?"

Jimin'in doktoru, uzun süre suyun altında kalmadığı müddetçe sorun olmayacağını söylemişti ve benim de ufak çaplı yardımlarımla birlikte eşim sıcak bir banyo yapmıştı.

Yaralarına, iz kalmaması için kullanmak zorunda olduğu kremi sürdüm ve doktorunun tavsiyesi üzerine, üst bedeni çıplak ve yüz üstü yatağımızda uyuyorken ben onu izliyordum.

Hiç, birini izlerken hem gözlerinizin hem de ruhunuzun dinlendiğini hissettiniz mi? Ben Jimin'i izlerken, tıpkı geceleyin şehir ışıklarının kirletmediği bir yerden bakıldığında, insanı büyüleyen yıldızları izliyor gibi hissederdim. O kadar yakınmış da içine çekecek gibi ama bir o kadar da uzak. Hangi ruh hali içinde bakarsam bakayım, huzur verir, derin bir nefes alırım, sanki tüm kederim azalırdı her defasında.

"Senin mutluluğunla mutlu oluyor, üzüntünle kahroluyorum ben." dedim, yanağımdan bir damla yaş yastığıma doğru süzüldü. "Ben seni herkesten, her şeyden daha fazla seviyorum." O beni duymuyordu. Günlerce, o uyurken, onu izlerken, bir yandan da sevgimi sözcüklere dökmüştüm ve devam ediyordum.

Gözlerim kapanıp uykuya dalmadan önce, gözüme ilişen bileğinden öptüm.

"Tek isteğim güçlü olman. Sen güçlü ol ki, ben de ayakta kalabileyim."

Collision •• yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin