10 yıl sonra
Hiç hayatı sorguladınız mı? Birçoğumuzun genelde çok sevdiği bir dizinin finalini veya bir filmi izledikten sonra, müzik dinlerken, yemek yaparken, yağmurda yürürken, kitap okurken vs. yaptığı bir eylemdir hayatını sorgulamak. Bir toplu taşıma aracında eve gitmeye çalışırken tıklım tıklım olan aracın camına baktığında kendisi ile göz göze gelmektir belki de. Kimisi için pahalı şeyleri gördükten sonra alamayacağı için oluşan hüzünlü anlardır çoğu zaman. Tüm olasılıklar böyle uzun uzun listelenebilir. Ufak bir kıvılcımla başlayan herhangi bir his, kafanızda hayatı sorgulatmaya başlar. Sevdiklerini kaybedenler bu hissi en derinden yaşayanlardır özellikle.
15 gün içinde her an benim için hayatı sorgulatan anlar olmuştu Jimin uyurken. Tamamiyle uykusuz geçen geceler, eşimin yüzüne bakarak gözlerini açmasını beklemek ve elimden hiçbir şeyin gelmemesi bu anların somut kanıtlarıydı. Bir insan için bu hayattaki en acımasız ceza şeklidir sevdiğiyle sınanmak. Hiçbir acı sevdiğinizin yaşama tutunmaya çalıştığı ve sizin de buna mecburen tanık olduğunuz o dayanılmaz işkencenin önüne geçemez.
Günlerim hastane koridorlarında, bekleme salonlarında ya da hastane bahçesinde geçmişti ve hastanede yaşanan o yıkımlara, o çaresizliklere, o bağırışlara, o tarifi olmayan acılara tanık olmuştum. Her an birileri ölüyor, ölmek üzere ya da ölmekten beter olmuş durumdaydı. Vücudunda kesilmemiş yer kalmamış, sadece nefes alan ve o insanların yanında sağa sola çaresizce koşuşturan insanları görmüştüm. O kadar zor ki, sadece bakakalmıştım. Kendimi onların yerine koyup acılarını anlamayı bile kaldıramamıştım.
Bir sabah koridorda sızdığım koltuğun üzerinde bir bağırtıya uyandığımı hatırlıyorum. Bir babanın kaybettiği çocuğu için ağlamasına şahit oluyordum. Ağlamak bile değildi, başka bir şeydi. Can çekişmekti adeta. Koşarak Jimin'i kontrol etmeye gitmiştim.
Hastane bana hayatımı sorgulattı. Jimin'in, yani hayatımın en değerli parçası dışında tüm önemsediğim şeyler o kadar anlamsızlaşmıştı ki, ara sıra bu duyguyu tekrar hatırlamak için zaman zaman bir hastaneye gidip sabahtan akşama kadar bir koltuğun üzerinde etrafı izlemeyi düşündüm.
Şimdi kafamı çevirdiğimde onun omuzumda yattığı gerçeği bile on sene önceki o günleri unutturmuyordu bana. Birdenbire ortada hiçbir şey yokken geçmiş günleri anımsıyor ve aniden huzursuzluk kaplıyordu içimi. Elleri ellerimde, gözlerinin bana kitlendiği ve dudaklarının dudaklarıma değdiği o an anca hissediyordum her şeyin geçtiğini.
Jimin'siz bir hayatı hiçbir şekilde kabullenmiyordu zihnim ve bedenim. Bakışları, gülüşleri olmadan nasıl yaşardım? Gülüşleri güzeldi, bana bir başka gülerdi. O güzel bir melodiydi, dakikalar süren ama huzuru en küçük zerreme kadar hissettiren bir melodi. Benim hayatımın melodisiydi. Yanında olmanın verdiği huzur kadar güzeldi hayat, birlikte içilen bir kadeh şarap gibi, nefes gibiydi. Yüzünü izlemek gün doğarken ya da güneş batarken denizi ve gökyüzünü izlemek kadar güzeldi. Nefesi sıcak yaz günlerinde esen rüzgardı benim için. Nefes almak için oksijene ne kadar ihtiyaç duyuyorsam, Jimin'in dokunuşuna da o kadar ihtiyaç duyuyordum. O benim yürüdüğüm yol'du. Her bir zerresini ayrı seviyordum. Dünyadan uzak bir yer keşfedip orada sonsuza kadar Jimin ile birlikte yaşamak istiyordum.
Başımı omzuna koyduğumda kalp atışlarını duyuyordum ya, o zaman sanki beni almışlar cennete koymuşlar gibi hissediyordum. Beni bir öpüyordu, benim kalbim bin kat güçleniyordu. Beni bir seviyordu, ben ona bin kez aşık oluyordum. O varken ben hep daha iyi biri oluyordum, daha mutlu, çok daha güçlü. O bana güç veriyordu.
Yıllar önce babasının nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu, sadece itibarını düşünen bir adam olduğunu, kendi doğruları için bir tanecik evladının mutluluğunu hiçe sayıp nasıl da adileştiğini kendi gözleriyle görmüştü Jimin. "İyi ki bu kadar çok mücadele vermişsin benim için." demişti o gün. Ben onun için bir ömür mücadele vermeye hazırdım. Yeter ki bana hep kocaman kocaman sarılsın, yeter ki beni öperken kalbi hızlansın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Collision •• yoonmin ✓
Fanfiction[ collision - çarpışma ] Evet, o beni hatırlamıyor ama ben onun kim olduğunu hala biliyorum. O benim kalbim, ellerim, gözlerim, ayaklarım, başımdır. Beni tamamlayan ikinci yarım, dostum, sırdaşım, parmağımdaki yüzüğün sahibi, hayat arkadaşımdır.