14 • gel başını göğsü(m)e yasla

819 59 16
                                    

Bir daha asla görmeyeceğim zannetmiştim onu, bir daha asla beni sevmeyecek. Jimin eve dönmediğinde her şey bitti diye düşünmüştüm, oysaki dönüm noktalarımdan birindeymişim ve tüm yaşananlar yeni bir başlangıcın zeminini hazırlamış bize meğer.

Şimdi ise onu yeniden yatağımızda uyurken izlemek, uyanmaktan ve bitmesinden korktuğum bir rüya gibiydi. Saatlerdir uyuyordu, saatlerdir sandalyeye oturmuş onu izliyordum. Aldığı derin ve düzenli nefeslerle bebek gibi uyuyordu. Bıkmadan usanmadan izliyordum eşimi. Onu izlerken sindirerek izliyordum her zerresini, içime sindiriyordum, içimin en derinine.

Siyah, saten örtülerin arasında kaybolmuştu beyaz teni. Bir tek o eşsiz güzelliğe sahip olan yüzü açıktaydı.

Kurumuş dudaklarına bakıyordum. Dudakları en nadir bulunan çiçek türlerinden biri gibi, sadece ipek kanatlı kelebekler uçup konacak kadar güzeldi. O dudaklarına öpücükler kondurduğumda, yüreğim kafeste çırpınan bir güvercin misali kafes demirlerine çarpıyordu kendini parçalarcasına. Şimdi sadece bakmak bile aynı hissi veriyordu.

Jimini ilk gördüğümde, ilk konuşmamızda "Onu çok seveceğim." demiştim kendime. Ruhu dışarıdan oldukça yıpranmış, eskimiş, yorulmuş görünüyordu. Durumlarımız pek farklı sayılmazdı, bu yüzden o tanıdık yaralarını sardım tek tek, yaralarına kendi yaram dedim kimi zaman, canım onunla acıdı, onunla mutlu oldum. Bütünleşmiştik sanırsam, her an ihtiyaç duyduğum tek kişi olmuştu birden. Beni sevmesini istiyordum, çok sevmesini. Benim belli etmediğim o yaraları, tıpkı benim gibi hiç hissettirmeden sarsın istiyordum. Biraz dokunsun, biraz yanımda olsun, ben olsun istiyordum, o olduğum gibi. Sevdi sonra beni, sevdi ve tüm parçalarıyla beni tamamladı.

Odanın içerisi sıcak olduğundan biraz yerinde kıpırdandı ve üzerindeki ince örtüyü attı. Gülümsedim.

Uyurken bile tek hareketiyle hatta sadece varlığıyla beni gülümsetebiliyordu. Nasıl seviyorum bu kadar diye düşündürüyordu, nasıl? Aklımdan zorum varmış gibi seviyordum. Gülüşünü seviyordum, konuşmasını seviyordum, bakışlarını seviyordum, kokusunu seviyordum, her şeyini bütün ayrıntılarını o kadar çok seviyordum ki, beni sevmese bile ondan vazgeçmezdim. Ama beni sevdi ve ben ilk kez birinin beni sevdiğine bu kadar içten inandım. Benimle mutlu olduğunu bütün kalbimle hissettim.

Yatakta sırt üstü uzanıyordu. Bir eli çıplak göğsünde dinlenirken diğer eli geniş yatağın içinde hafif açık, davetkar bir biçimde bedeninden biraz uzak kalmıştı. Parmağındaki yüzüğü genişçe gülümsememi sağladı. O yüzüğün sahibi olduğumu bilmek beni bu dünyadaki en gururlu adam yapıyordu.

Elini tutmak istiyordum fakat uyandırmaktan çekiniyordum. Ellerini uzatmadan bile ta yüreğime dokunuyordu, hissediyordum. Önceleri kollarını belime doladığında, elleri bedenimi sardığında, yaşam doluyordu damarlarıma. Sığmıyordu bedenime yaşamanın tadı, sevinci, taşıyordu. Sindirmiştim onu içime, içimin en derinine. O hissi yeniden tatmak istiyordum deli gibi.

Güneş ışığı az önce araladığım pencereden içeriye süzülüyor, perde ılık bahar rüzgarıyla uçuşup duruyordu. İçeriye bahar güneşi dolmuştu. Açık pencereden içeri dolan ılık rüzgar Jimin'in çıplak teninde geziniyordu.

Uzun bir uykunun ardından nihayet gözlerini açtı zorlukla. Yüzüme baktı, tam da gözlerime. Nedense bakışlarından çekinmiştim. Kalkmaya yeltendiğimde onun derin sesiyle irkildim.

"Kalsana öyle biraz, izleyeyim seni."

O kadar hoşuma gitti ki, bir şey söylemek istedim ama susmayı tercih ettim. Gülümsedi, gülümserken öyle güzeldi ki.

Her haliyle inanılmaz bir duruşu, bakışı, alımı var, gözlerimin ondan ayrılması imkansızdı. Diğer yandan çekici olduğu yetmezmiş gibi bir de inanılmaz derecede tatlı. Tavırlarındaki sevimlilik ve çocuklara mahsus neşesi ile insanları kendisine resmen hayran bırakıyordu. Bir insan hem son derece çekici hem de bu kadar tatlı olabilir mi diye düşündürüyordu. İsteyip de etkileyemediği tek bir kişi olmuş mudur merak dahi etmiyorum çünkü eminim ki olmamıştır.

Collision •• yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin