Jimin'i ilk tanıdığımda, onu ilk sefer gördüğümde sobalı evler taşınmıştı içime, o kadar sıcaktı.
Hep düşünürdüm, mutlu çiftler var mı? Ona rastlayana kadar hayatımın karanlık sokaklarında dolaştım, eksik yanımı tamamlamayan parçalardan yama yaptım kendime ama her attığım dikiş sanki daha çok kanattı yaralarımı. Onu tanıdığımda mutluluğun varlığına inanmıştım.
Mutlu olmak için yürüdüğün yolların dikensiz olması gerekmiyordu. Mutlu olmak için kendini, yürümeyi ve yol arkadaşını sevmen yetiyordu.
Bir gece yarısı rastlamıştım ona. Yokuş aşağı yürüyen dalgın bir adamdı. O beni görmemişti, fark etmemişti bile, yanımdan öylece yürüyüp gitmişti. Karanlıkta kaybolana kadar izlemiştim onu. Eros okunu tam kalbime saplamıştı.
Üzerinde mavi kısa kot bir pantolon, kısa kollu desenli yakası iliklenmemiş beyaz bir gömlek, ayağında palmiye ağaçları desenli bir sneaker ve içine giyindiği bileği sarı çizgili beyaz çorapları vardı.
Elleri ceplerinde, dalgın dalgın yürüyordu. Gece gibi karanlık simsiyah saçları, hafif bronz teni ile muhteşem uyum sağlıyordu. Yanımdan geçip giderken yolun ortasında durup onu süzdüğümü bile fark etmemişti. Sarhoştum ve gördüğüm güzelliğin gerçekliğini sorgulamıştım.
Karanlıkta kaybolmak üzereyken gittiği yöne doğru koştum.
"Hey!" diye seslendim arkasından ama beni duymadı. "Hey! bekle bir dakika." diye bağırdığım yeniden.
"Bana mı seslendiniz bayım?" diye sordu arkasını dönüp.
O güzel yüzünü tekrar gördüğümde gülümsedim.
"Evet." dedim "Evet, size seslendim."
Konuşmadan nedenini sorgular gibi yüzüme baktığında birkaç adım daha atıp iyice yaklaştım. O da birkaç adım geriye attı.
"Korkuttuysam özür dilerim. Çok dalgın gözüküyorsunuz, bir sorununuz mu var?" diye sordum.
Komikti, gerçekten komikti çünkü tanımadığım bir adamın arkasından koşup onunla konuşmak için çabalıyordum.
"Gördüğünüz her dalgın insanın peşinden mi koşuyorsunuz?" Soruma karşılık beni terslediği apaçık ortada olan sorusu ile yüzümdeki gülümseme bir anda solmuştu. İlk defa birinin peşinden koşmuştum ve eminim ayık kafa ile yapmayacağım bir şeydi bu.
Tekrar arkasını dönüp bir adım attığında kolundan yakaladım.
"Hayır." diyebildim sadece.
Yaptığım bu ani atağa kendim bile anlam veremezken, Jimin önce kolunu kavradığım elime sert bir bakış attı, daha sonra o pamuktan bile yumuşak elini benim elimin üzerine koydu. Dokunuşuyla birlikte vücuduma bir sıcaklık yayılırken o buz gibi bakan gözlerini dikti gözlerime. İçimdeki yanardağ bile eritememişti o buz kütlesini.
Elimi kırmak istercesine sertçe kolundan ayırdı.
"Sen kim oluyorsun da bana dokunuyorsun?" diye bağırdı.
Verecek bir cevabım yoktu. Her şey öyle ani gelişmişti ki, ben ne yaptığımın farkında bile değildim.
"Özür dilerim." dedim. "Özür dilerim sadece-"
Cümlemi bitirmemi beklemeden arkasını dönüp hızlı adımlarla yürümeye başladı.
Saatlerce yürüdü. Geçtiği sokakları tekrar geçiyor, dönüp bir kez olsun arkasına bakmıyordu. Ben ise onu peşinden bir sapık gibi takip ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Collision •• yoonmin ✓
Fanfiction[ collision - çarpışma ] Evet, o beni hatırlamıyor ama ben onun kim olduğunu hala biliyorum. O benim kalbim, ellerim, gözlerim, ayaklarım, başımdır. Beni tamamlayan ikinci yarım, dostum, sırdaşım, parmağımdaki yüzüğün sahibi, hayat arkadaşımdır.