8 • hayallerimin hepsini yaşatmışsın bana

607 70 46
                                    

Hiçbir şeyi çok istemedim, azla yetinmeyi biliyordum. Bu çok önemli, insan hiçbir şeyi beklememeli.

Biliyorum hepimiz bir şeyleri bekleriz. Mesela ben hayatım boyunca sanki tren istasyonunda bekler gibiydim ama neyi beklediğimi bilmiyordum. Bütün bu zaman boyunca sanki yaşadığım hayat gerçek değil de bir tür bekleyişti sanki.

Yanlış insanlara rastlamaktan kalbim çok kırılmıştı. Hayatımın geri kalanını, zorlaştıracak değil, kolaylaştıracak birini istiyordum. Çünkü derin düşünen ve hisseden bir insandım. Kendim gibi böyle duygulara değer veren birini hayatıma almak istiyordum fakat biliyordum ki, böyle biriyle karşılaşmak oldukça zordu.

Ama ben buna öyle kalpten inanmıştım ki, Tanrı bana Jimin'i yollamıştı. Doğru zamanda, doğru kişiyi. Beni gerçekten seven, gözlerine baktığımda aşktan pırıl pırıl parlayan, değer veren ve her anımda yanımda olan birine sahip olmuştum. Hem sevmiştim, hem sevilmiştim.

"Bunların hepsi benim mi?" Jimin kocaman açtığı gözleri ile kapıyı ardına kadar dayayıp içeri adımladı.

Bulunduğumuz yer bizim okuma odamız, küçük kütüphanemizdi. Evliliğimizi her ne kadar mükemmel olarak tanımlasam da elbette ufak tefek tartışmalarımız, sıkıntılarımız oluyordu ve haliyle insan bazen dış dünyadan soyutlanıp hayal dünyasına geçiş yapmak istiyordu.

Bizim büyük kavgalar etmemek için kendimizi yatıştırma yöntemimiz kitap okumaktı. Bir de Jimin, onu tanıdığımdan bu yana sürekli kitap okuyordu ve okuduğu kitaplarını tekrar okumayacak olsa bile saklıyordu.

"Evet, senin." dedim.

Birkaç minik adımda, minik kütüphanesinin tam ortasına geldiğinde durdu.

"İlk sıralar evin işleri ile oyalıyordun kendini ama bu sana yetmiyordu. Dünyan o kadar boştu ki, kendini daha çok kitaplara vermeye başladın, sürekli okuyordun. Psikolojik, duygusal ve hatta bebek bakımı ile ilgili kitapların bile var oralarda bir yelerde." Parmağımla karşı duvardaki rafları işaret ettim.

İkimiz de aynı anda kıkırdadık.

"Bu kitapları neden okuduğunu sorduğumda, ileride çocuk sahibi olduğunda ona daha bilinçli davranmak için olduğunu söylemiştin. Böyle düşünmen tuhaf hissettirmişti açıkçası." Gülüşüm yüzümde solarken devam ettim. "Hep çocuk sahibi olmak istiyordun."

"Doğru." Beni çekingen bir tavırla onayladı. "O kadar çok seviyorum ki çocukları, eskiden sürekli evimizin yakınındaki parka gidip oyun oynayan çocukları seyrettiğimi anımsıyorum."

Bana sırtını dönüp, sağ elini raflara sürtüp geçerken konuşmaya devam etti.

"Ama demek ki çocuk sevgimi bastırıp, ömür boyu çocuk sahibi olamayacağımı bile bile seninle evlenmişim. Bu kadar çok mu sevdim ben seni?"

İnsanların dillerine destan olacak, nesilden nesile aktarılacak bir aşk hikayemiz yoktu belki ama ilk günden itibaren biliyordum onun başka olduğunu, anlamıştım. Bağımlı etmişti, korkmuştum bir gün gitmesinden, yalnız kalmaktan. Zamanla geçmişti fakat şimdi o korku tekrar göstermişti kendini. Yanımdaydı evet ama yok gibiydi aynı zamanda. Anılar bir bir gözlerimin önünden geçerken, her seferinde en güzelleri, yetinemiyordum.

Bu nasıl bir şey biliyor musunuz? Her şeye rağmen ayaktasınız ama dizleriniz yaralı, kanıyor. Gülüyorsunuz ama gözleriniz yaşlı. Uçasınız gelir, kanadınız kırık. Dünya çok geniş ama sığamıyorsunuz, kapının yerini biliyorsunuz ama çıkamıyorsunuz ve pencere açık, nefes alamıyorsunuz.

"Çok sevdik." Sarsak adımlarla ona doğru ilerledim.

Alnına gölgelenmiş siyah tutamlara dokundum. Tenine değmiyordum, değmek istemiyordum. Ürkütmeden, alıştıra alıştıra yaklaşmak istiyordum ona. O yanımda olduğu sürece dokunmamaya bile razıydım zaten.

Collision •• yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin