8. Hıçkırık

31 5 159
                                    

"Demek yanımda mutlusun..." diyerek kaçmak için geldiğim aşağı mahallenin parkını bulan Ozan ile derin bir nefes aldım. Dün hem vicdan azabıyla hemde anın duygusallığıyla itirafım, ettiğim kişinin patavatsızlığı yüzünden bugün yüzüme vuruluyordu.

"Halt etmişim onu derken." Diye homurdanınca ters ters güldü banka iyice yerleşirken."Hak vermişim sen onu derken." Deyince lafları kendince çevirmesine gülüp onaylamazca başımı iki yana salladım. "Ne yapacağım seninle ben?"

"Valla orası sana kalmış ama sevsen daha çekilir olurum. Şöyle en içten bir şekilde."

"Sevsem mi?" Deyip başımı gök yüzüne doğru kaldırdım. "Ben sana seviyorum desem beş ay yüzüme vurup dalga geçersin be." O da gülerek bana döndü. Bakışındaki sinsi pırıltılar düşünceme koca bir kanıt olurken gerçekliği gözler önündeydi.

"Ne o? Yoksa gönlün kaydı da ağzımı arayıp vereceğim tepkiyi mi öğrenmeye çalışıyorsun?" Elimin tersiyle koluna doğru vurup ters ters baktım. Gönül isterdiki ağzının ortasına vurayım ama...

"Ya cıvıma iki dakika. Konuşuyoruz işte."

"Tamam tamam." Deyip gülerek ağzına fermuar işareti yaptı. Sanırım Ozan yanında çocuk olabileceğim, aklım ne eserse onu yapabileceğim tek insandı Yağmurdan sonra.

"Neyse ya boşver. Olmayacak iş işte." Diyerek omuz silktiğimde derin bir nefes aldı yorgunca. Fiziksel bir yorgunluktan daha çok bıkkınlığın verdiği yorgunluk gibiydi nefesi.

"Neden?"

"Ne?"

"Neden bu kadar netsin? Neden direkt karşıya bakıyorsun? Neden yaşamadan bitiriyorsun? Neden düşünmeden sevmiyorsun?" Deyince etrafta gezdirdiğim gözlerim tek bir noktaya sabitlenmişti. Dedikleri beynimde dolandıkça kötü hissediyor, ona haksızlık ettiğimi düşünüyordum.

Tabi birde... Dediklerinin eskisi kadar doğru gelmediğini düşünüyordum. Doğru değildi dedikleri. Düşünüyor, yaşıyor, onun kalbine bakıyordum sanırım. Çünkü birkaç ay önce, onun  kırgınlığı benim ruhuma değmezdi. Sürekli peşimde dolanıyor olduğunu düşünüp ondan sıkıldığım adam olmadığı anlarda eksikliğini hissettietmezdi önceden şuanın aksine.

Düşüncelerimin ağırkığı ruhumu daraltmasıyla beraber derin bir nefes çektim içime. Ne derdim ki ben şimdi Ozan'a? Ne diyebilirdim? Umut mu verirdi düşüncelerimi söylemek? Ya da susmak... Daha fazla mı kırardı onu?

Peki ben? Onca zaman kırgınlığımı... bir başkasına olan kırgınlığımı unutmuşken yeni yeni kendimce gülmeye başlamışken tekrar kırılırsam... Içimden geçenler ruhuma fazla gelip boğarken Ozan'a çevirdim gözlerimi. Yüzünde ufak bir gülümseme gözlerinde umutla bakıyordu bana. Ne gülümseyi kaybetmek, ne de daha da büyütmek istiyordum. Ne istiyordum ben?

Ozan'ı mı? Ozan'ı kırmamak mı?

"Doğru değil."

"Ne doğru değil?"

"Dediklerin işte... Eskisi kadar doğru değil." Diyerek hızla kalktım banktan. Ne düşündüğünü bana sorduklarını duymamak için arkamdan seslenmesini yok sayarak koşa koşa çıktım parktan. Parkın çıkışında koşmaktan dolayı hızlanan nefes alışverişlerimle durup arkamdaki kapıya yaslandım.

"Umarım doğruyu yapıyorumdur Ozan. Umarım keşke dedirtmezsin."

°•°•°•°•°

Söylene söylene sandalyede arkama yaslandım. Mini itirafım üzerine başarılı bir şekilde üç gün boyunca Ozandan kaçmayı başarabilmiş, yoğun ısrar ve tehditleri üzerine de bugün bu masaya oturmuştum.

Nefesim Kalbinde SensizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin