"How do we fall apart? Faster than a hair pin trigger."
* * *
14 gün.
Ailemin bir daha asla geri dönmeyeceğini öğreneli tam olarak 14 gün oluyordu. Rehabilitasyon görevlileri tarafından iyice kafayı üşüttüğüm kanısına varılıp bu hastaneye kapatılmam ise 8 gün kadar öncesine dayanıyordu.
Haksızda sayılmazlardı, son 5 yıldır kendimi hiç normal hissetmemiştim. Evrenin yarısıyla beraber benim ailemde yok olduktan sonra nasıl hissedebilirdim?
14 gün önce bir umut oluştuğunda, kahramanca bir savaşın sonunda herkes geri getirildiğinde benim ailem geri dönenler arasında değildi. İşler o zaman iyice kötüye gitmeye başlamıştı. Kontrolsüz bir şekilde etrafı dağıtıp ağlama krizine girdiğimde görevliler daha fazla dayanamayıp beni buraya, gerçekten deli insanların olduğu yere getirmişlerdi.
Nerdeyse buraya ait olduğumu düşünmeye başladığım sıralarda, bugün öğlendi sanırım, Nick Fury, benim deyimimle Fury amca çıkıp gelmişti. Babamın en yakın arkadaşı, mucize eseri geri dönenler arasındaydı. Döndükten sonra beni bulması biraz zaman almıştı. Şuanda kapısının yanında oturduğum odanın içinde buradan çıkışım için gereken işlemleri gerçekleştiriyordu.
Camlı kapı aralandığında yavaşça yutkundum ve boğazımın acımasına izin verdim, ağzım oldukça kurumuştu. Olanlardan sonra pek fazla yiyip içtiğim söylenemezdi.
"Aceline, eğer sende istersen gidebiliriz."
Başımı yavaşça salladığımda Fury koluma girerek beni ayağa kaldırdı ve önce kapıya, sonrasındada arabasına doğru yürümeme yardım etti.
Şimdi ne olacağını bilmiyordum. Onunla mı kalacaktım? Neredeyse 20 yaşındaydım, ona yük olmak istemiyordum.
"Biliyorum yaşadıkların çok ağır ve biliyorum şimdi bunu söylemenin hiç sırası değil ama seni götüreceğim yerden önce olup bitenleri açıklamam gerekiyor."
Nefesimi tutarken başımı öne doğru eğdim, dahada mı kötüsü geliyordu?
"Babanla annen senin sandığın gibi normal işleri olan insanlar değildi Aceline, onlar da tıpkı benim gibi ajandı."
Gözlerimi irice açarken duyduklarımı sindirmek için çabaladım. Bu kesinlikle Fury amcanın neden sürekli siyah giyindiğinin varolabilecek en güzel açıklaması değildi.
"5 yıl önce ikiside savaş alanındaydılar. O gün herkes ortadan yok olmadan çok daha önce ölmüş olmalılar, geri dönmemelerinin tek açıklaması bu."
Başımı sağ tarafa, yolcu koltuğunun camına doğru çevirdim. Ağlamamak için titreyen alt dudağımı dişlerim arasına alırken gözlerimi tek bir noktaya sabitlemiştim.
Fury'nin iç çekişini duyduğum ve elinin elimi kavradığını hissettiğim sırada tırnaklarımı elbisemin açıkta bıraktığı bacağıma batırdığımı yeni fark ediyordum. Kontrolsüzce yapılan hareketlerimin sayısı gittikçe artmaya başlamıştı.
Jipini çalıştırdı ve bana hala söylemediği, benimde nedensizce sorgulamadığım yere doğru arabayı sürmeye başladı.
Gecenin karanlığında çok fazla seçememiş olsamda büyük bir alana yayılmış, az katlı ama oldukça geniş bir binanın önünde arabasını durdurdu. Gözlerim büyük duvarın üzerine yerleştirilmiş olan parlak "A" harfine takılı kaldığında şaşkınlığımı açıkça belli ettim. Şaka yapıyor olmalıydı, değil mi?
"Burası evim olarak nitelendirebileceğim ve işim olduğunda seni hiç düşünmeden bırakabileceğim tek yer."
Gözlerimi sıkıca kapatırken başımı iki yana doğru salladım, bu yaptığı yanlıştı.
"Beni buraya getirmemeliydin. Senin başına bela olurum, onların başına bela olurum."
Başımı gereğinden daha hızlı sallamam bir panik atağın geldiğinin belirtisi olabilir miydi?
Beni sertçe omuzlarımdan tuttu ve ona doğru bakmamı sağladı. Onu ilk kez üzgün gördüğüme yemin edebilirdim.
"Sen en yakın arkadaşımın kızısın, gerçekten seni öylece orada bırakmamımı bekliyordun? Baban beni asla affetmezdi."
Gözlerim bir kez daha yaşlarla dolarken başımı hafifçe yana doğru yatırdım, ondan bahsetmesi bile canımı yakıyordu.
Fury çocukluğumdan beri ilk kez beni kollarının arasına çekti ve bana uzunca bir süre sarıldı. Ne yalan söyleyeyim, iyi gelmişti. Böyle hissetmeyeli çok uzun bir süre oluyordu.
"Beni duygusallaştırmayı kes ve arabadan in, geleceğini onlara çoktan haber verdiğim için bekliyor olmalılar."
Bu çok tanıdık, emir veren huysuz ses tonu yüzümde küçük bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu. Dikkatli adımlarla arabadan indim ve mavi elbisemin eteğini düzelterek büyük binaya doğru ilerlemeye başladım.
Bana güven verircesine elini sırtıma koyduğunda beraber ana kapıdan giriyorduk. Daha önce televizyonda gördüğüm tanıdık simalar şimdi karşımda duruyordu. Bazılarının kolları göğüslerinde çapraz bir halde birleştirilmişti ve yüzleri durumdan pekte memnun olmadıklarını gösteriyordu.
Nasıl olabilirlerdiki? Büyük ihtimalle şuanda gözlerinde Fury'nin ailesini kaybetmiş, delirmeye yakın veya çoktan delirmiş olan yeğeni gibi bir şeydim.
"Hoşgeldin, Aceline'di, değil mi?"
İçlerinden belkide en cana yakın gözüken, saçları hafif griye dönük adam bir adım öne çıkıp bana selam verdi. Bu sanıyorumki Bruce Banner'ın ta kendisiydi, tabi eğer aklımı iyice yitirip kişileri karıştırmıyorsam.
Ekibin geri kalanı sadece başlarını hafifçe sallayıp çokta memnun olmayan tebessümlerini bana gönderdikten sonra kendi işlerine dönüp büyük salondan ayrılmışlardı.
Bakışlarımı yere çevirirken bir kez daha yüzlerce düşünce beynimi işgal ediyordu. Olumsuz tek bir olay bütün kötü anıları geri getiriyor ve aynı anda hepsini birden düşünmeme sebep oluyordu.
İstemediğin bir yerde olmak mı, yoksa istenmediğin bir yerde olmak mı daha kötüydü?
-
Görüş bildiren birkaç yorum alabilirsem çok mutlu olurum
Bunu Tony'nin ölmediği daha mutlu bir alternatif evren olarak düşünebilirsiniz, tabi bazı şeyler daha farklı olacak, mesela çocuğu veya bir eşi olmaması gibi
* "Nasıl darmadağın oluyoruz? Bir saç pimi tetiğinden daha hızlı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweet but Psycho || Avengers
FanfictionGenç kız gülerken ortaya çıkan inci dişlerinin ve içleri ışıl ışıl parlayan gözlerinin ardında küçük bir delilik yatıyordu. Ne yalan söyleyebilirdi, bu genç kızın sahip olduğu deliliğe bile aşıktı. {Hikaye yaş farkı içermektedir. Eğer Endgame'i izle...