Girls Just Wanna Have Fun - Miley Cyrus
2014 / Temmuz - Ağustos
Uçaktan indik. Kulağımda basıncın verdiği ağrı, istanbulun ağır kokusu ve önümde beni bekleyen özgürce yaşayabileceğim bir ay.
Taksiye bindik. O zamanlar olan Atatürk Havalimanı eve 10 dakika uzaklıkta. Takside taktım kulaklığı gecenin karanlığında ışıldayan gökdelenlere baktım.
''ulan ne büyük şehir amk.'' dedim bir an kendi kendime. 2 Sene olmuştu istanbula taşınalı ama galiba nasıl büyük bir yerde yaşadığımı anladığım ilk dakikaydı o.
Neyse işte geldik eve. Gece 1-2 falan. Duşa girdim, üstümü değiştim derken oldu 3. Gram uyku yok tabii bende. Ramazanlarda asla uyumazdım. Güneş doğana kadar takılırdım. O gün de öyle sıradan bir gece gibiydi. Çıktım balkona.
Sariçko geldi balkona. Elinde bi paket camel. Bi bana baktı, bi pakete. Al yak dedi.
Şaşırdım. Kendisi de içmiyodu. Ara sıra içerdi, ben istediğimde saçmalama defol der yollardı. Hayatımın bu dönemine kadar 1-2 dal içmiş, nefret etmiştim. Ama o gece nefret etmedim. O gece sigarayla ilk tanışmam sayılabilirdi.
İçkiyi defalarca içmiştim. Ailem içkiye kızmazdı. Ama sigara onlara göre başka boyuttu.
''ooo, sariçko hanım noluyoruz.''
''aman al yak be daha ne zaman içicen bi de şarap olcaktı dolapta getireyim.''
Ramazanda daha önce içmiştim fakat artık 15 yaşındaydım. Büyük geliyodu 15 olmak. Veled olduğumu kabul etmek istemiyodum. İlk şarabı içmeme kararı almıştım derken bilirsin ki boo'nun tövbesi yatsıya kadardır.
Yaktım sigarayı, bir yudum aldım şaraptan. Oh be dedim. Ulan hayat bu iki lanet şey üstünde gidip geliyo. Bunlar insana yaşadığını hatırlatıyo galiba. 15 Yaşında yaşadığımı unutturacak çok da bi olay yaşadığımı sanmıyorum. Ama yaş küçük olunca beyin de küçük oluyomuş galiba.
O gece ateizm'in göbeğinde kulaç atan sariçkoyla sabaha kadar lafladık. Güneş doğmaya yakın sızdık.
Öğlen 16 gibi kalktık. Taksime gidecektik. Kafaya koymuştum. Akmam gerekiyodu gecelere. Sariçko kalktı, hazırlandık, kahvaltı ettik, çıktık derken hava kararmıştı bile. Taksiyle gittik. Yol boyunca içimde aptal bi heyecan, salak bi yaz hevesi ve hep yaşamak istediğim o ' büyük ve havalı adam' imajı vardı. Taksim meydanda indik. O an kendimi o şehrin kucağında hissettim. Kalabalık, renkli ve bir o kadar korkutucu. Hayat buydu bir bakıma. Hayat İstanbul'du. Hayat insanın bol, farklılıkların baş gösterdiği çoğu yerdi.
Mekanın ismini hatırlamıyorum fakat zar zor aldılar beni. Fazla gürültülüydü. Geçtik bi masaya, içkiler geldi, içtik. Tekrar geldi, içtik. Bir sigara yaktım. Bir bira daha diktim derken her şeyin kaydığını fark ettim. O gece deli gibi dans ettim, güldüm, insanlarla tanıştım. Birkaç kişiyle instagramdan takipleştiğimi dahi hatırlıyorum.
İstanbul akarmış kanından uyuşturucu gibi, mutlu edermiş seni. Geç anlarmışsın zarar verdiğini. Ben de çok geç anladım. Hem geç oldu, hem güç.
O gün hiçbir şey umrumda değildi. Eve sabaha doğru gittik. Sariçko direkt koydu kafayı sızdı.
Üstümü değişmeden balkona gittim. Güneş doğuyodu. Güneş kendini gösterdikçe gitti gözlerim. Hayat ilk defa bu kadar eğlenceli geldi galiba. Belki yaşadığım sıradandı ama 15 yaşında, daha iki senedir istanbulda yaşayan bir çocuk için büyüktü. O gün çok mutlu uyudum. O mutluluk alkolden miydi, yoksa istanbul mu sızmıştı kanıma bilmem. Ama ben o sabah çok güzel uyudum.
Yaklaşık 1 hafta geçti. Her günümüz ayrı güzeldi. O günden sonra daha dışarı çıkmadık ama kendi eğlencemizi kendimiz yaratıyoduk. İçiyoduk, gülüyoduk, sariçko uyurdu. Ben sabaha kadar vampir günlükleri izlerdim. Bir andan hangi liseye gideceğimi düşünür dururdum. Hayatın ne getireceğini o kadar merak ederdim ki içim içime sığmazdı.
Bir gece yine balkonda sabahlarken fark ettiğim eksiklik değiştirdi yine hayatımı. Sariçko sevgilisiyle yazışıp duruyodu. Ulan dedim ben neden biriyle konuşmuyorum.
8. sınıfta konuştuğum bi kız vardı, karga diyeyim ona. Malatyadandı. Benden hoşlanıyodu bi aralar. Yüz vermiyodum. Ulan boo dedim. Yazsana kıza hayatına farklılık gelsin. O zamana kadar sadece iki kızla buluşup zaman geçirmiştim. Çok da bi kafam çalışmazdı oralara. Takmıyodum hayatımda birinin olup olmamasını. Ailem vardı işte. Ablam, abim, kardeşim ya da yakın arkadaşlarım hep yetiyodu.
Ama o gece farklılık istedim. Yazdım kargaya.
''karga naber ya konuşamadık bayadır.''
bir iki dakika geçti geçmedi cevap geldi.
''iyidir boo. evet konuşamadık yazmıyosun bi sorun var sandım.''
''yok ya ne sorunu dersler falan derken kaynadı gitti her şey. malatyadaydım bir hafta oldu döneli ama çok durmadık ondan yazmadım.''
KOLPA. Direkt olarak buluşmak istemiyodum. Flört falan bana göre değildi o sıralar. Karga benim 4. sınıfta yaptığım sevgilimin en yakın arkadaşıydı. Ordan tanıştık. İstanbula taşındığımızda yazdım ilk. Sürekli konuşuyoduk ama arkadaş mıydık değil miydik ikimiz de bilmiyorduk. 8. sınıf sonlarına doğru daha yazmadım ve öyle de kaldı.
''anladıım. puanın nasıl? istediğin yerler oluyo mu?''
''483 aldım ya olacak gibi senin nasıl?'''
''496 ya malatya fen olacak gibi.''
Bu hayvan gibi çalışıyodu zaten helal dedim içimden.
O gece içimdeki boşluk dolmasa da zaman daha iyi geçiyodu. Beraber vampir günlükleri izliyoduk falan diye diye işler iyice ciddiye binecekti ki hayatımda bir kızdan yediğim ilk kazık geldi. O mesajı hala hatırlarım.
''boo çok özür dilerim ya. biz konuştuk falan ama benim eski sevgilim alp yazdı. ben onu unutamamıştım. çok iyi birisin umarım mutlu olursun.''
siktir git yazmak çok istemiştim. Onun yerine direkt ''eyvallah'' yazıp geçtim. Bu da konuştuğum birine ilk eyvallahımdı galiba.
Bundan çıkartılacak bi sonuç yoktu. Çok da takılmadan hayatımın özgür zamanlarına devam ettim.
Aradan 2 hafta geçti bunlar yaşanırken. Annemler yakın zamana gelecekti ve bu düşünce beni delirtiyodu.
Bunları kahvaltı yaparken düşünüyodum ki sariçko salona daldı.
''boo benim bugün ünide işlerim var geleceksen gel.''
''tamamdır yarım saate hazır olurum.''
Kahvaltıyı bitirdim. Duş aldım, jilet gibi çektim polo tişörtümü çıktık yola. Boğaziçi Üniversitesine daha önce çok gitmiştim ama bu gidişimde sanırım ilk defa alıcı gözüyle bakmıştım.
Otobüsten indik. 20-30 metre yürüdükten sonra okulun giriş kapısından kuzey kampüse girdik. Kapıdan sonra önümde sonu görünmeyen yokuş ve sağ tarafta eşsiz boğaz manzarası. O gün başladı boğaziçi takıntım. Ablam yaptıysa ben de yaparım dedim. İstanbul yine girdi kanıma. Bu sefer umut depoladı. Umutlanmanın hem üzücü hem de işe yarayan bir tarafı varmış o gün daha iyi anladım. Ya olmazsa diye gelen endişe, ya olursa diye gelen yapabilirim duygusu.
Bu duygularla boğuşurken tüm gün nasıl geçti anlamadım. Eve dönerken tek düşünebildiğim 19 yaşındaki halimin boğaziçinde merdivenlerin birinde arkadaşlarıyla otururken sohbet etmesiydi.
Hayaller, özgürlük, sigara ve içki derken annemler geldi. Annem eve girdiği andan itibaren bu evin hali ne diye söylenmeye başladı tabii.
Umrumda dahi değildi. Özgürlük bitmişti. Ve galiba ben o gün istedim. Üniversitede yalnız başıma eve çıkmalıyım dedim. Nerede olursam olayım. Özgür olayım dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anasını Sattığımın Dünyası
Genç KurguKurgu değil. Maalesef son dört senede yaşadıklarımı içerir. Özel biri için yazıyorum fakat okumak isteyen okuyabilir. Kalın sağlıcakla.