Ee hadi çok bekledik, başlayalım. Yarın da diğerleri gelecek.
*******
Miray karşısındaki adamın ellerinden gözlerini ayıramıyordu. Kıpkırmızıydı. Sakin olmaya çalışarak, sesini düzeltti ve “Ellerine ne oldu?” diye sordu.
“Ha bu mu? Şey ya, biraz kum torbasında çalıştım. Ondan,” dedi umursamaz bir şekilde. Ama gözlerini kaçırması Miray’ın dikkatinden kaçmamıştı.“Bu kum torbasının adı Aras mı İsmail?” kız adamın aksine direkt gözlerine bakıyordu.
“Ne?” dedi gülerek. Ama bu gülüş kızın saçmaladığını söyler gibi bir gülüştü.“Diyorum ki bu kum torbası olarak nitelendirdiğin kişi, Aras mı? Çünkü dün de o tam bir kum torbası gibi yumruklanmıştı.”
“Sen adamı nerede gördün?”“Bizde kalıyor,” dedi hiç tereddüt etmeden.
“O adamın senin evinde ne işi var?” diye sinirle sorduğunda, Miray başını sağa sola salladı, “Bir daha onun saçının teline dokunmayacaksın! Bana gelince, benim de yanıma bir adım yaklaşmayacaksın! Duydun mu beni? Benim şehir eşkıyası gibi bir adamla işim olmaz!”
“Miray saç-”“Son sözüm bu İsmail!” deyip masadan çantasını alarak kalktı. Arabaya bindiğinde yüzünde tarifsiz bir gülümseme vardı. Bir an önce eve gitmek istiyordu. İçinden geçen şey diline döküldü, “Özledim galiba,” dediği an biri duyacakmış gibi ağzını kapatıp, kıkırdadı ve gaza basıp evin yolunu tuttu.
*
Aras aniden gelen bu ilgi ile mutlu olmuştu. Kız kendi elleri ile ona çorba yapmış, yine kendi elleriyle içiriyordu.
“Sevgilim bozdu, ben tamir ediyorum, diyorsun ha. Ondan şikayetçi olmamam için yapıyorsan, gerek yok. Olmayacağım zaten.”Miray kaşığı resmen adamın ağzına ‘konuşma da ye’ der gibi tıkadı. “Birincisi, benim artık bir sevgilim yok. İkincisi ondan şikayetçi olursan memnun olurum. Üstelik sevgilim olsaydı kendimi sana beğendirmek için uğraşa girmezdim öyle değil mi?” derken tepside muhteşem tadı olan çorbayı gösterdi.
Aras şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. “Kendini bana beğendirmek için çorba yapmana gerek yoktu. Ben zaten seni beğeniyorum. Ha almam içinse bu marifetli hallerin doğru yoldasın devam et. Babam hep der, seni elleriyle besleyen kızla evleneceksin oğlum, diye.”
Kız onun aksine surat astı, “Ha yani annen elleriyle besliyor babanı maşallah?”“Yok işte. Dili yanmış diye beni uyarıyor.”
Miray ufak bir kahkaha attıktan sonra sır verir gibi eğilip fısıldadı, “Merak etme, benim de öyle elle besleme huyum yok. Bu hastalığına özel bir durum.” Sonra sesini normalleştirdi. “Ayrıca beni almanı da isteyen yok.”
“Beğenip ne yapacağım. Biblo diye salondaki büfeye mi koyacağım seni? Yoksa benimle gönül mü eğlendireceksin?”Miray elindeki tepsiyi kenara koyup, pençelerini çıkarmaya hazırlandı ve adama çemkirdi. “Beni kabinde sıkıştırıp zorla öpen bir erkekle mi evleneceğim? Daha neler. Sapıksın sen bir kere.”
“Hoşgeldin gerçek Miray. Bende bir an o tırnaklarını kestin sanıyordum.”
“Bana kedi mi demek istiyorsun?”
“Yok canım o kadar uysal olduğunu asla ima etmem. O arada gelir sırnaşır sahibine. Panter sana daha uygun.”“Seni parçalarım!”
“Ben de tam bundan bahsediyorum.” Kız kaşlarını çatınca, Aras sevimli bir şekilde gülümsedi, “Ben doymadım daha çorba içirir misin? Sonra da öpüşürüz istersen kabinsiz kabinsiz.”Miray gözlerini kıstı, “Aklından bile geçirme!” deyip, biraz daha çorba almak için odadan çıktı.
Aras ise arkasından kalçasını izlerken “Aklımdan çıktığı mı var sanki?” diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEKLERİN EMANETİ - Doğu Serisi IV - FİNAL
RomanceAnnesi ile babasına son görevini yapmaya gelmişti bu topraklara Hira. Aklında ne evlilik vardı, ne de aşk... Büyüsüne kapıldığı şehir de birkaç gün fazladan kalmak istedi, Ama bu ona çok ama çok pahalıya mal oldu. Hayatını kaybetti... Masumluğunu ka...