Gamze'ye...
*
Sen cehennemden kovulmuş bir meleğin kanadı kırık umutsuzluğu, buruk benliğiyle işlediği o günah kadar baştan çıkarıcıydın benim için.Bakıyorduk. Kırık bir bankın üstünden güneşin gündüzüne elvada ettiği, gecesine kucak açtığı o gökyüzünü seyre dalıyorduk. Yanımda sadece nefes alıyordun Yusuf ve biliyor musun bu bile benim için yetiyordu.
Yarım saati aşkın seyrediyorduk etrafı.
Ancak birbirimize hiç bakamıyorduk.
Ben sana bakarken kıyamıyorum canım. Sen de bana o yüzden mi bakamıyorsun? En son beklemeye daha fazla dayanamıyorum ama. Kıyamamaktan falan değil de sadece özlemek diyelim.
Sen yanımda olsan dahi seni özlüyorum ben. Nefes aldığını biliyorum ama göremiyorum ne büyük acı. Yaşamak istemeyeceğim keder dolu bir durum.
"Yusuf bey?" Adın adıma, ruhun ruhuma, sen bana ne de güzel uyuyorsun. Dikkatli gözlerini çeviriyorsun yenişten bana. Sonbahar yapraklarının biri ruhumdan esen sert rüzgârın tokadıyla toprağına dikiliyor. Beni bekliyorsun. Ne diyeceğimi.
Beni ne için olduğu fark etmez ama bekliyorsun.
Ben seni beklersem sen de beni umudun yapabilir misin? Çünkü bilirim insan da en son ölen duygu umududur. Ben ölmeye yakın bile olmak istemesemde olur ya ölürüm, kalbinin tenha sokaklarına adımı kazı, mezarlığına umudumu göm olur mu? Orada kabrim de ruhum da sana ebedi kalır.
"Daldınız hanımefendi?"
"Daldıranlar utansın!"
Ne? Ne dedim ben! Yanaklarım sakin kalın, gözlerim lütfen endişeyle büzülmeyin ve kalbim... Seviştiğin ruhuma sahip çık.
"Kim daldırdı seni?" Dedin. Sonra kara gözlerin yumuşadı. Ellerin, yaklaşma Yusufum. Dinle beni, lütfen. Lütfen, lütfen...
Beni dinlemedi. Ama olsun, bazen dinlememek gerekiyor içimizdeki sesleri.Omzuma yerleştirdiği elleriyle hafif destek alarak bana ağırlığını ve mutluluğumu verdi.
Öldürdün beni ruhumu ruhuna adadığım. Yapılır mı bu bana? Bu şaşkınlığımı saklamaya çalışarak sana baktığımda beni çözmeye çalışır gibi olmana nasıl da minnattar olmam. Omzumu delip geçiyor senin varlığın.
"Ki... kimse." Doğruyu söyledim can içim. Sen kimse değilsin, sen hepsin.
"Pek inanmadım ama neyse." O güzel avcunu omuzlarımdan çektiğinde kendimi bir an boşluk da gibi hissettim. Bana bu kadar kısa sürede ne yaptın hâlâ anlamamış olsam da yüreğimde kıyamadığım bir cennet senin için, için için cehenneme yalvarıyor.
"Gece ne kadar da güzel geliyor değil mi?" Gülümsersen sen bana, benim ruhum seninle zaten güzeldir. "Çok güzel geliyor." Dudaklarım kurumuştu fakat onları ıslatmak istemedim. Bir rüzgâr zerresi bedenimi okşarcasına çarptı o an. Küçük bir depremi vücudumda meydana getirmişti. Titredim.
"Bir şey mi oldu?" Ah, Yusuf... Senin güzel gözlerinden hiçbir şey kaçmaz mı? Kaçmayayım. Kaçmayalım olur mu? Beni de kaçırma, bırakma.
"Yok, yok iyiyim. Rüzgâr çarptı herhal..." Herhal değil, bilakis çarpmıştı. Ama rüzgâr değil de daha çok sen.
Öyle bir çarptın ki bana... Ruhum nefeslerimi güğüm güğüm doladı boynuma.
Yıldızlar gökyüzünün evine yerleşmeye başladığı an da bu ıssız yerin içinde ister istemez tedirgin olmaya başlamıştım. Fakat sen bana dönüp de geceyi sırtlandığın an, göz göze gelişimizin güzel bir aynası; sende beni görmek... Yeniden içimi ısıtmıştı.
"Üşüdünüz mü hanımefendi?" Diye sordu güzel dudakların, inci dişlerin ve bana mükemmel gelişin. Üşümüştüm hafiften doğruydu lakin sen üşüyecektin. Sen üşüme Yusuf. Senin hastalanma düşüncen bile beni üzüyor. Bir damarıma uyuşturmadan atılan neşterin çiziği soluklarımı deşiyor. Olma, sen hastalanma.
"Hayır üşümedim. Teşekkür ederim." Sana başımı çevirmemle boynumu utançla kıvırmam bir oluyor be adam.
Sen bana neler yapıyorsun?
Ne yapıyorsun tam anlayamasam da dâima yapmanı isteyecek kadar bencil hissediyorum ben kendimi. Kötü bir şey de olsa senin yapacak olman bana o an o kadar mucizevi geliyor ki anlatamıyorum ruhumun yarısı.
Ben sadece Züleyhayım ama sen ben de sadece Yusuf değilsin.
Ruhsun,
Adını nefes boruma kazıdığım, her nefes alışımda yutağıma takılan tedavisiz bir hastalıksın.
Sen ben de her şeyin fazlasısın.
Zaman mekan fark etmez, senin yaptığın her şey ben de fazladır.Birkaç dakika daha geçiyor senin varlığınla dolu. Nefes alışverişlerini, bununla birlikte el ele tutuşmuş kaburgalarının hareketlerini çaktırmadan izliyorum.
Lakin bir şeyi hesaba katamamak senin yanında beni biraz daha utandırıyor.
Beni fark edip de sol gözünü kıptığın an yüreğimde öyle şeyler oluyor ki! Bir kapı sertçe suratıma kapanıyor, ruhumdaki ölü topraktan tazecik manolyalar yetişiyor. Kokusu matem kokusuna bulanıyor, sana fazlaca bitiyorum.
Tıpkı, çölün ortasına biten o kaktüs gibi içimdekiler dikenleriyle bitiveriyor ruhuma.
Bir öksürük tutuyorki beni telaşlanıp önümde diz çöküyorsun. Daha çok öksürüyorum... Sen benim önümde diz çökersen ama benim aklıma neler gelir Yusufum! Gözlerim pörtlemiş bir şekilde ardı ardına öksürüyorken bana dokunamayışın da dikkatimi çekiyor.
Elini yüzümü sabit turmak ve bana bakmak için kaldırıyorsun fakat sonra heyecanla geri çekiyorsun.
Sen de yoksa dokunmaya kıyamayanlardan mısın Yusufum? Diğer ihtimalleri düşünmek bile istemiyorum da. Bana dokunmak istememek isteyişini düşünmek, boğazımı yırtarcasına çığlık atma isteğini yüreğime nakşediyor.
"İyi misiniz? Hanımefendi, lütfen bana dönün."
Başımı sadece sana değil, senin yoluna çevirmiştim.
Öksürüğüme en sonunda laf geçirdiğimde sana yaşaran gözlerimle bakıyorum. Bulanıkken bile güzel görünüyorsun.
"Keşke sizi dinlemeseydim, sanırım hasta oldunuz. Derindi öksürükleriniz."
Derin olan sendin yüreğimin unutulmuş sızısı.
Üstündeki ceketi üstüme giydirdiğinde bana dokunmamaya çalışarak özenle davrandığını hissetmiştim. Matem kokuları şimdi daha çok yakındı bana ve tenime işliyordu ister istemez.
Matem kokan adamım,
Yıldızlar, biz insanaların günahkâr sokaklarına yansırken bile amaçları mübarek. Kutsal. Bizi varlıklarıyla ısıtıyorlar ve anneleri güneşlerini bekliyorlar.Ancak şimdi yıldızlara baktığımda, bizi seyrederken gülümsediklerini hissediyorum. Sanki yarın doğacak güneşin ruhunda bir bereket var.
Omzumda senden bir parçayı taşıyorum. Senin kokunu taşıyorum yusuf güzeli adam.
Sen benim yüreğime konan o yusufçuk böceğisin. Güzel ve kapkara olan kanatların beni sarıyor. Ruhumun gökyüzündeki tuvaline adın hiç silinemeyecek bir şekilde yerleşiyor.
Senin bu ince hallerine dayanamıyorum ki ben.
Varlığın varlığıma Yusufum, çünkü varlığım tamamen sana adanmaya hazır.Ben sana sadece ruhumu değil, ömrümü de adarım.
Daima, daimaların içindeki gülün bir dikeni dahi olup da batacaksan bana kabulüm.Yalnızca beni sen kanat.
Ben, kanatlarım kırılacak olsa bile sana sırt çevirmeyecek olan o meftun Züleyhayım.
*
Mayıs/2019Eriyorum bu ikiliyi yazarken :)
Siz çok güzelsiniz sevgili Yusufum ve Züleyham.
Okuyan güzel gözlerinize sağlık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMUŞ BİR SIZI
Short Story"Sonbahar yapraklarının arasında tutundu kalbim sana, ve asla ayrılamadı." Bir Yusuf, Bin Züleyha hikâyesidir... Kısa Hikâye/2019 *Tüm hakları göğüs kafesimin içinde saklıdır.