7. BÖLÜM: "BURUK MUTLULUK"

75 25 29
                                    

Zaman, avuçlarımızın arasından akan merhamet çukurlarına gömülüyordu.

Biz seninle bir ömrün ıssız sokaklarını arşılayan iki kişiydik artık. İki aydır. Tam tamına iki aydır aynı yerde, sonbaharın ensemize üflediği kırık ve yalnız bir bankın üstünde buluşuyorduk.

En son uçan kuşların ne denli özgür ruhlu olduklarından bahsetmiştik birlikte. Ne denli hayat dolu olduklarını, kanatları kırılsa dahi pes etmeyişlerini andık seninle. Her günümün seninle dolu olmasını istesemde buna da ne nicelerimle dua ediyordum.

İki ay önce bana söylediğin o güzel şeylerden sonra ikimiz mahçup fakat gönülden bir istekle dilemiştik yüreklerimizin ellerini öpen dilekleri.

Dileklerim, tüm duam, varlığım varlığına ve ruhum daima senin kollarının arasına yakışacaktı Yusufum.

"Züleyha hanım, kuşlar bugün farklı bakıyor bize."

Sen biz demeye başladığından beri bu kalp bedenimi taşıyabilir mi?

"Evet, sanki gözleri hep bizi işaret ediyor gibi. Ağlamaklı mı bakıyorlar." Telaşlı bir yumru boğazıma takılı kalmış, bir o yana bir bu yana sallansada yerinden olmamıştı.

"Ağlamasın sakın o özgür kuşlar." Fısıltımı duyarak başını yüzüme doğru eğmişti. Nefeslerim... Kalbim yaşamıyorum.

Yaşamak eğer buysa ben yaşıyorum diyen insanların haline acırım. Yaşamak demek: Ruhunun, kalbinin ve tüm nefsinin bir can için atmasıymış meğer. Bir canın yüreğinin kırık kanatlarını okşamasıymış. Yaşamak, seni sana bırakan hayatın tam ortasına düşen bir varlığa şükretmekmiş. Ben senin varlığına sadece şükretmiyorum, ruhumu sana vadediyorum. Çünkü bir ruhu vadetmek bir cana, bir şükürden daha ebedidir.

"Kuşlar uçmuyorsa peki hala özgür kalabilir mi?" Bu ani sorun beni oldukça afallatsa da bana soru soruyor olman öyle güzeldi ki...

"Kalamazlar mı?" Başını bilmiyormuş gibi salladı.

"Ben size sordum."

"Kalabilirler." Emindim.

"Peki ya nasıl?" Sesinin ortasına düşen keskin sorguları hissetmiştim.

"Sen hiç yarana tuz basanlara diyebildin mi ben artık ayağa kalkamam." Bana öyle güzel bakmaya başlamıştın ki. Sanki beni bir tek sen görüyordun Yusufum. Bir tek sen anlıyordun ve milyonlarca insanın arasında parıl parıl parlıyordun.

"Demedim." Başımı anlayış demlerini akıttığın gözlerine çevirdim.

"Uçamayan bir kuşa kusurlarını hatırlatmak da onun gibidir işte. Onu uçamıyor diye sakın suçlama olur mu? Bilki o kuş özgürlüğü gökyüzünde değil, sevdiğinde bulduğu için uçmaktan vazgeçmiştir."

Simsiyah saçlarına geçirmiştin yara dolu, kıyamadığım parmaklarını.

"Bir kuşun özgürlüğü artık esareti midir yani?"

"Hayır," kestirerek attım.

"Yalnızlığıdır artık. Ya o kuş sevdiği için özgürlüğünü feragat etme riskine girecek, sonunda sonsuza kadar gökyüzünü ve özgürlüğünü kaybedecek ya da o gökyüzünü tek bir kanada sarılı iki yürekle aşacak..."

Gözlerin daha bir başka bakıyordu sanki bana. Hiç unutmak istemezmişçesine uzun uzun bakıyordu gözlerin. Halbuki biz seninle göz göze geldiğimiz an utançtan bakamazdık doğru dürüst birbirimize. Gerçek sevmek de bu değil midir ya zaten. Bakmaya çekinmek. Baktıkça sende kusursuzlaştığını anlamak.

"Züleyha hanım?"

Uzakta, bir kilometre ötede, çalılıkların arasında açan küçük bitkiden çektim gözlerimi.

"Efendim, Yusuf bey." Adın adıma, ruhun ruhum ne de yakışır.

"Her gidiş bir geliş midir?" Neden gitmeli konuşuyorsun ki gönül sızım. Yapma... Sıkma boğazımı. Dayanamam. İki aydır mutluluk bürüyor bedenimi, kuşatmışken o bağları bozma. Yapma, yıkımın kendisi olma. Sen sadece ruhum ol. Ruhum ol karış bana, ben senin Züleyhan olmaya zaten hazırım.

"Bil.. bilmem ki. Öyle midir?"

"Öyle olması gerekir." Lütfen, titreyen seslerin doğruyu söylemiyor olsun. Lütfen.

"Gidecek misiniz, neden böyle konuşuyorsunuz?" Şiddetle salladın kafanı sağa sola. Tutamamıştım kendimi.

"Hayır. Hayır gitmiyorum."

Bu kelimelerine canı gönülden inanmıştım Yusufum. Canım, ruhumun unutulmuş sızısı. Seni ben yüreğimin öyle bir köşesine koymuştum ki! Gidişinin belki de hiçbir zaman gelmeyişine açılan bir yola çıkacağını inan bana tahmin edemedim.

O gün, gözlerime çok çok fazla ve uzunca bakmandan anlamalıydım.

Omuzlarımı saran yara dolu kırılmış parmaklarının yaralı avuçlarımı okşamasıyla fark etmeliydim. Kalbimin gümbürdeyen sesinin soluğunu deşseydim ama kabullenmeseydim.

Gitmiştin.

Ve ben bunu çok sonra anlamıştım.

*
Mayıs/2019
Simge.

UNUTULMUŞ BİR SIZI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin