💜Abi Merhameti💜

3K 231 58
                                    

Sevgili okurlarım, bu hafta yazarınız mezun oluyor..Bu yüzden de tabi bölüm de gecikti, bu yüzden affınıza sığınıyorum. Ruh-um canım okurum  inşaAllah diğer bölümde Mustafa'yla Rüveyda'yı okuyacağız😊😊😊

YAZAR’DAN
Osman Rüveyda’nın yanına geldiğinde genç kız içini çekerek ağlamaya devam ediyordu. Yumruğunu sıktı Osman. Eğer Selma denen o kadını uyarsaydı bu halde olmayacaktı kardeşi veya hiç gelmemeleri gerekiyordu bu eve. Niye hayır diyememişti ki Azime Hanım’a? Biz evimizde duracağız diye neden söyleyememişti. Şimdi daha çok belirginleşmişti sıktığı elindeki damarlar. Rüveyda ağlıyor olmasa böyle durumlarda ‘’Aa damarların çok güzel, hadi damar yolu açalım!’’ der ortamı yumuşatırdı. Peki ya şimdi? Kardeşinin yüzünü kim güldürecekti. Yavaş adımlarla Rüveyda ile Azime hanımın yan tarafındaki boşluğa oturdu. Kardeşinin onu fark etmesiyle zorla gülümsedi.
‘’Gidelim mi gül çiçeğim? Geç oldu hem.’’
Rüveyda abisine sadece kafa sallayabildi. Öyle donuktu ki bakışları. Yine o elim kazadan sonra olduğu gibi bakıyordu sanki. Osman içinden tekrar eski günlere dönmemesi için dua etti. İki kardeş ayağa kalktıklarında Hümeyra çoktan arabanın yanına varmıştı. Osman kapıyı açıp Rüveyda’yı bindirdikten sonra kendisi de şoför koltuğuna geçti. Tam kapıyı kapatmak üzereydi ki arkadan gelen sesle duraksadı.
‘’Osman abi, beni de bekleyin!’’
Osman bir süre şaşırsa da şaşkınlığını üzerinden atıp, Aslı’yı beklemeye başladı. Aslı da arabaya binince kadro tamamlandığını düşünüp, arabayı çalıştıracağı sırada arkadan bir ses daha geldi.
‘’Doktor oğlum! Beni de bekleyin, yaşlı başlı kadınım ben koşamam edemem!’’
Bu sefer Osman şaşkınlığını hiç atamadı. Akşamın bu saatinde Azime Hanım, elinde mini bavul çantayla hızlı hızlı yürüyordu ki vardığında hala Osman Azime Hanım’ın yüzüne bakıyordu.
‘’Ee oğlum, bakmasana öyle ne duruyorsun? Ben de sizinle geliyorum. Aç kapıyı da binelim!’’
Olayın şokunu atlatamadan, inip yaşlı kadına kapıyı açtı. Arabaya binip, kapısını örtecekti ki arkadan bir ses daha geldi. Osman içinden ‘Bir kişi daha gelirse nereye oturtacağım?’ diye düşünmeden edemedi.
‘’Osmaaaaann! Ben bu yerlerde duramannnnn… al götür beni buralardaaaaaannn!’’
Melih’in sesiyle Osman dışından nefesini verip bir sabır çekti. Bu çocuk harbi dayak istiyordu. Zaten işi başından aşkındı. Gelmiş dalga geçer gibi beni de arabaya al diyordu.
‘’Ne diyorsun aslanım sen! Düzgün konuş benimle, işim gücüm var benim canımı sıkma, dalga geçilcek halde değilim!’’
‘’Y…yok abicim, ben az önceki olanlardan dolayı şeettim. Ben de burada durmak istemiyorum diye.’’
‘’Hasbinallah, kardeşim ciddi ruh hastası mısın? Geldiğimizde sen de kendi arabanı park ediyordun ya! Git nereye gideceksen kendi arabanla git!’’
‘’H..Haa şey ya benim arabayı unuttum ben amaan o zaman görüşürüz,hayırlı akşamlarınız olsun Hümeyra..’’
Osman’ın öldürücü bakışlarından Melih sözünü çevirmeye çalıştı, sonra sözü çeviremeyince tamamen batırdı.
‘’Hümeyra… hanım abi! ‘’
Mustafa daldığı düşünceleri bir dakikalığına kenara kaldırıp, öfkeden deliye dönen Osman’ın önünden Melih’i çekip aldı. Bu çocuk harbi salaktı. Adam dayağı level atlamak sanıyordu.
Osman Hümeyra’yla birlikte Aslı ve Azime Hanım’ı evde indirip, Rüveyda’yı eskiden çok gittikleri mısırcının olduğu parka götürdü.

RÜVEYDA'DAN

O evden çıktığımızdan bu yana, arabada kimseden ses çıkmamıştı. Gerçi benim de onlardan tek farkım artık eskiye dönme korkumdu. Abim diğerlerini eve bıraktıktan sonra beni eskiden hep geldiğimiz parka götürünce, mutluluktan uzak bir tebessüm oluştu yüzümde. Birlikte arabadan indiğimizde sürekli oturduğumuz bankın boş olduğunu gördüm. Abim de görmüş olacak ki birlikte adımlarımızı banka yönelttik.
‘’Hatırladın mı burayı, hep gelirdik. Bu sene ara verdik; ama olsun. Tilki hesabı dönüp dolaşacağımız yer yine burası oldu.’’
Kafamı sallayarak söylediklerini tasdikledim. O da ayağa kalkıp, ilerideki mısırcıya doğru yöneldi. İki büyük boy mısır alıp yanıma geldiğinde kızgınlıkla karışık bir gülümsemeyle,
‘’Şu büyük bardak mısırlar eskiden çok ucuzdu, keşke marketten dondurulmuş mısır alıp yeseydik, o daha karlı olurdu. Sen de Rüveyda Hanım, lütfen tüm sosların karışık olduğu mısır yeme alışkanlığından vazgeçmelisin. İki sostan sonrasına ek ücret veriyormuşsun, adam bana mısın demedi aldı ek ücretini de.’’
Dediklerine gülümseyerek elindeki mısırımı aldım. Ben kaşığı daldırdığım anda, o hala yemeye başlamamıştı. Yüzüne baktığımda onun da bana baktığını fark ettim. Sorgulayıcı bakışlarımdan sonra konuşmaya başladı.
‘’Neden sessiz kalıyorsun abicim? Tepki vermiyorsun.’’
Elimdeki kaşığı mısır bardağına koyarken kafamı eğdim.
’’Korkuyorum’’
Fısıltı halinde çıkan sesimi ben dahi zor duymuştum.
‘’Neyden korkuyorsun?’’
Gözlerim yine dolmuştu. Yine boğazımda kilitlenmişti tüm kelimeler.
‘’Kazadan sonraki gibi olmaktan..’’
Abim sesli bir nefes aldı. Emindim ki o da benim korktuğum olaydan korkuyordu. Zorlukla atlattığımız o günler ikimizin de korkulu rüyasıydı.
‘’OLMAYACAK !’’
Dediği kelimeyle gözlerini sildi. Ağlıyordu.. Şimdi kesin olarak emindim. Korkuyordu..
‘’Ağlama abi lütfen!’’
Yanağımdaki yaşlara söz geçirmek istemedim, belki biraz açılırdım, öyle derlerdi ya!
‘’Ağlamam gül çiçeğim, asıl sen ağlama. Sana bir şey olmayacak. O günler sadece geride kaldı tamam mı? Siz benim geride kalan son değerlilerimsiniz ve ikinize de bir şey olmasına izin vermem. Şimdi topla kendini, soğumadan mısırını ye! Ona eşek kadar para saydım ben!’’
Böyle saklardı duygularını Osman ÖZDERİN. Böyle bir şey anlamayacağımızı düşünürdü hep. Onun bu yalanına ortak olup kıkırdadım.
‘’Sen yemiyorsun sanırım, onu da yiyebilir miyim?’’
Dediğimle birlikte masadaki bardağa uzanıp mısırından yemeye başladı. Yaptığına gülümseyerek bardağımı bitirmeye devam ettim. Arabaya bindiğimiz sırada pamuk şekerciyi gördük. Bir şey demeden gidip, bir tane pamuk şeker alıp geldi. O cimri de olsa Osman ÖZDERİN’di ve bizim ne istediğimizi gayet iyi bilirdi. Elime şekeri verip arabayı çalıştırdı.
‘’Bana bak Rüveyda! O şekerin yarısı benim, ona göre bana da ayır. İki tane almadığıma pişman etme!’’
‘’Üzgünüm..’’
Çubuktan çıkardığım pamuk şekeri iki  elimle sıkılaştırıp, top haline getirdim, üç lokmalık yaptım. Sonra da hepsini yedim. Abim bana iğrenir gibi bakıp, söylenerek yola döndü. Ben de çubuğunu vitesin yan tarafına koyup, arkama yaslandım.

YAZAR’DAN

Ne ara uyumuştu bu kız? Daha yeni arkasına yaslanmamış mıydı? Yorgundu demek ki! Osman ne kadar onu uyandırmak istemese de vitesin yan tarafındaki çubuğu alıp, koluna dürttü. Rüveyda yerinden sıçrayınca bıyık altından güldü, bir tür abi cezası veriyordu.
‘’A..ğ..bi.. ya seslensen sağır değiliz ya ne dürtüyon o odunla!’’
‘’Hadi kalk eve yürü haydi!’’
Rüveyda söylenerek arabadan indi. Osman da ardından arabayı garaja doğru sürdü.
Rüveyda eve geldiğinde evde kendisini bekleyenlere baktı. Doğru ya Azime babaanne de buradaydı.
‘’Kusura bakma kızım, aceleyle çıkınca haber veremedim. O terbiyesizlerle aynı çatı altında kalmak istemiyorum o yüzden Hümeyra kızım da gelmemi söyleyince buraya geldim.’’
Rüveyda tebessüm ederek cevap verdi yaşlı kadına.
‘’Hoş geldiniz, asıl sen kusura bakma ben ev sahibesi misafir geldiğinde evde bulunamadım. ‘’
Rüveyda sonrasında odasına Azime hanımı yatırıp kendisi de salona yattı. Zira bu gece diğerlerinden daha uzun olacağına emindi, çünkü olayları ne zaman anlatsa daha çok yaşıyordu sanki.
Azime hanım ise hem gelini Selma hanımın saygısızlığından dolayı hem de kızcağızın yaralarını açtığından dolayı bir an bile o evde kalmak istemeyip gelmişti. Şimdi ise suçluluk hissediyordu, zira kızcağızı yerinden etmişti.
Herkes gecenin ıssızlığında geçici bir ölümle harmanlanırken iki adam uyumuyordu. Osman ve Mustafa. Biri öğrendiklerinin ağırlığından diğeri ise bildiklerinden dolayı korkmasından.  Osman sonunda dayanamayıp, saatin ileri olduğunu da aldırmayıp, Psikolog Merve ÖZDERİN’e telefon açtı.
‘’Osman abi, hayrola bu saatte neden aradın? Bir şey mi oldu?’’
‘’Abicim özür dilerim bu saatte rahatsız ettim ; ama Rüveyda..’’
Merve duyduğuyla hemen yerinden toparlandı. Kuzeni söz konusu olunca korktukları durum başlarına gelmesin diye içinden dua etti.
‘’Hani geçen demiştim, kabuslar sıklaştı uyuyamıyor hiç diye. Bugün olayı birine anlattı ve suskun bir hale büründü. Zorla gülüyor, kelimeleri pek kullanmıyor bile.’’
İşte gelmişti korktuğu başlarına. Rüveyda inançlı kızdı; ama ikinci bir bunalımı atlatamazdı. Ya da atlattıktan sonra dünyaya gülümseyemezdi de.
‘’Abi bu durumda tek bir yol var, yani ikinci bir bunalıma girmeden ona tamamen hayata çekmemiz için.’’
‘’Merve, Rüveyda ne der bilemiyorum. Hem daha erken!’’
‘’Abi, Rüveyda’nın bir yuva kurup, meşgale bulması şart diğer türlü Rüveyda bu bunalımdan çıkamayabilir.’’
Osman sıkıntılı bir nefes verip, telefonu kapattı. Ne yapmalıydı şimdi. Kardeşinin değil evlenme fikri yanında erkek sinek olma düşüncesi bile onu çileden çıkarıyordu; ama onun için bu durumu kabullenirdi hayli hayli. Aklı bugün Mustafa denilen çocuğun dediklerine gitti. Kardeşini izlerken ki haline çok sinirlenmiş olsa da pişmanlığını görünce duraksamıştı. O olabilir miydi? Kardeşini seviyor muydu? Zihnini yiyip bitiren sorulardan sıkılıp, cüzdanındaki kartı çıkardı, numarayı tuşladı. Birkaç çalışta açılınca bir yandan mutlu olup, bir yandan kızdı. Resmen kardeşine , onun iyiliği için koca buluyordu.
‘’Mustafa ben Osman ÖZDERİN, müsaitsen konuşmamız lazım.’’
‘’Müsaitim buyur Osman!’’
‘’Bizim evin ilerisindeki parka gel!’’
Hemen telefonu kapattı. Bir şey demesini bekleyip, sinirlerini zıplatmak istemedi. Üstüne ceketini alıp parka yürüdü, bir yarım saat sonra tahmin ettiği gibi Mustafa’nın arabasını parkın başında gördü.
‘’Neden geldiğini soracaksın, lafı uzatmayacağım. Rüveyda’yı seviyor musun?’’
Genç adam duyduğu sözle yerine çivilendi. Şimdi bu adama kız kardeşini sevdiğini söylese çıldırırdı, akşam akşam kavga çıkardı. Yok sevmiyorum dese o yalan söylemezdi. Aklını fazla kurcalamadan cevabını verdi.
‘’Seviyorum!’’
Osman aldığı cevaba sinirlense de dişlerini sıktı.
‘’O zaman onun kalbini kazan ve evlenin!’’
Bu sözü söylemek bir abi için ne zordu. Arkasını dönüp parkın çıkışına doğru yöneltti adımlarını. Mustafa şaşkınlığını atıp, koşarak Osman’ın yanına vardı.
‘’Neden? Neden böyle dedin?’’
‘’Çünkü o kendini kaybetmeden, sen onu yerinde tutmalısın!’’

-Bölüm sonu-

MOR(islami_tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin