ALINTI(5.BÖLÜM'den)

1.2K 43 18
                                    

Ölüm her daim varolan ve her daim varolacak olan en kaçınılmaz sondur. Fakat bazı ölümlerin ardında öyle sebepler vardır ki kabullenmesi zor, zamanın akışına bırakıp geçeceğine inanmak imkansızdır. Çünkü o ölüm bir ecel değil bir bedeldir. O ruhu çekilmiş beden, birine, birilerine, bir geçmişe, bir geleceğe, bir acıya karşın kefaret görevi gören çürük bir cesettir. Kefareti ödediğine inanan cellada göre o ceset yalnızca değersiz bir kemik torbasıdır. O cellat göğsünde bir ölüm meleğinin taştan kalbini taşırken, gözlerinde ki zehir yeşili kül edici yanardağın dibine kurbanlarını hapsediyor, parmak uçlarındaki deriye diktiği keskin pençeleriyle günahsız bedenleri kan kırmızısı bir günaha boyayarak, günahsız bedenlerin ruhlarına bulaştırdığı günahları temizleme bahanesiyle kalplerini söküyordu. Öyle sinsi öyle yüzsüz bir plan yapıyordu ki, şeytanın dahi feleği şaşıyordu.

Ölüm, kötülerin elinde tuttukları bir kozdu. Kötüler, kötülüğü varettikten sonra varlıkları daimi olan düzenbazlardı. Dünyada kötü; kimi zaman bir insan kimi zaman bir figür kimi zaman bir düşünce kimi zaman bir davranış kimi zaman bir kalp kimi zaman bir ruh kimi zaman bir söz olmuştur. O kötünün adına, insan olduğun da; Katil. Figür olduğun da; Şeytan. Kalp olduğun da; Cehennem. Ruh olduğun da; Kasırga. Söz olduğun da; Kırıcı. Düşünce olduğun da; Silah. Davranış olduğun da; Ölüm denilmiştir. Adlar ve sıfatlar değişse de, hepsi aynı anlamı karşılayan biçim değiştirmiş sözcüklerdi.

Kurbanı olduğum ve şüphelisi olarak yargılanacağım bir cinayete tanık olmuştum. Ben bu ölüme cinayet adını vermiş olsam da, kimileri için bu bir cinayet değil intihardı. Çünkü binlerce belki de milyonlarca insanın canını alan azrail'e göre o işlediği günahlardan kendine bir darağacı hazırlamış o darağacında soluk borusunu parçalayarak yaşama veda etmişti. Azrail'in yaptığı tek şey ise ateşle süslenmiş kara kanatları altında ölünün ruhunu arşa taşımaktı.

Yer yer çatlamış, ortasında kurşunun bıraktığı küçük bir delik olan, kırmızı lekelerle kirlenmiş şeffaf camın ardında delici bakışlarla gözlerimin tam içine kasırga gibi vurarak, irislerimde kıyamet koparan bu yeşil gözlü Azrail de masum bir kızı cehenneminden kurtarmayı günah olarak saymış, bu günahı işleyen ruhu bedeninden sökmüştü. Bileklerimde ki damarlarda kendine damar yolu açan korku, iç organlarıma zehrini sızdırırken ruhum kurtuluşu olmadığı bir ameliyat masasına yatırılmış gibi her yerinden yara alıyor aldığı yaralar ümidini kan revan içinde bırakıyordu. Mezarı olacağını bildiği ameliyattan sonra dikiş tutmaz, merhemi bulunmaz bir yara izi kalıyordu göğüs kafesinin içinde; ümitsizlik.

Kaskatı olan bedenimde ki tüm uzuvlar tir tir titriyordu. Kirpiklerim, gözlerim, dudaklarım, ellerim, bacaklarım, göğsüm, kaburgalarım, sırtım, kalbim, omuzlarım, boynum, köprücük kemiğim... Her bir zerrem içine düştüğü dehşetin emarelerini taşıyordu. Cehennem günahkarların sonsuz acısı, sonsuz işkencesiydi. Peki, dünyada benden daha günahkar olan milyonlarca insan olmasına rağmen neden ben cehennemde ki en sonsuz acıyı sırtlanan günahkardım? Hem de öyle bir cehenneme kapatılmıştım ki ne kurtuluşu vardı ne affı. Öyle ki o cehennemden kaçış yolları hep aynı sonucu doğuruyordu; ölüm. Üstelik o kaçış yollarının sonu bir kişinin değil sayılmayacak kadar çok kişinin ölümüne neden oluyordu.

Çaresizliğini haykıran gözbebeklerim kafasından kanlar akan cansız adamın bedeni üzerine mıhlanmışken, beynim şahit olduğu cinayetin gölgesinde kalarak tüm yetisini karanlığın kollarında kaybetmişti. Neye sebep olmuştum ben böyle? Ben..Ben bir katliama sebep olmuştum. Bu gerçek kalbimin derisini sıyırarak içini fitili ateşlenmiş el bombalarıyla dolduruyordu. Kalbimin atışları patlamaya hazır bir bomba gibi hızlanmış, zihnimin içinde ki yıkık evren korkunç hislerin döktüğü benzinle cayır cayır yakılmıştı. İç organlarım yangınken, duyu organlarım buz kütlesiydi. Kemiklerime kazınan soğuk katliamın kar taneleriyle buz kesmiş parmak uçlarımı, bir nebze olsun ısıtmak amacıyla ellerimi küçük birer yumruk haline getirdim.

ESİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin