"Söylesene, hiç başka birini düşündün mü? Benden başka biriyle.."
Cevap vermesini beklerken gözlerinin içine baktım. Öyle alışmıştım ki hareketlerine, neyi kendi isteğiyle yapıyor neyi fark etmeden yapıyor, konuşurken ne zaman düşünmüyor ne zaman zihninin en derinlerini açıyor... Biliyordum onu, tanımaktan daha öte bir şey bu.
"Düşündüm." dedi. Gözlerini bir kere bile kırpmadan. "Sen de düşündün. Herkes hayatında başka biri olsa nasıl olurdu diye düşünür. Bense bir çıkış bulamadım senden başka. Hep sende kaldım. Bu yüzden aşığım diyorum ya sana, bu yüzden geçmeyeceğine eminim ya."
Elimi yüzüne koyduğumda gözlerini kapatmasını bekledim -bunu hep yapar. Küçük bir bebeğin annesine doğru atılan bedeni gibi avuçlarıma yaslandı yüzü.
"Sen en garip şeysin bendeki/ duyduğum ve dinlediğim ses içimdeki/ benden ayrı, etim kemiğim/ savaşmak için içime döndüğüm meydandaki."
"Devamı var mı?"
"Henüz değil."
"Bir şaire aşık olmanın avantajları..." dedim boşta kalan elimi saçlarında gezdirirken.
"Bir şairin sana aşık olmasının avantajları." dedi gözlerini açıp gülümseyerek. Yüzündeki avucumu çekmedim, yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Sessiz kaldı- ona yaklaştığımda hep yaptığı gibi. Dudaklarım bir perde gibi onunkileri örttüğünde bir resim kadar donuk ama yine bir resim kadar çok şey anlatıyordu. Geri çekildim.
"Hâlâ aynı şey mi? Vazgeçmeyecek misin?" dedim duyduğum aşağılanma hissine engel olamazken. Ellerimi elleriyle sarıp bu hissi bir nebze hafifletse de daha öncekilerin de getirisiyle gözümden düşen yaşa engel olamadım.
"Hâlâ aynı şey çünkü ben değişmedim. Hâlâ aynıyım. İstersen eski kafalı de istersen benden uzak dur.. ama hep elimi uzattığımda tutabileceğim kadar uzağımda ol."
Gözleri kısıldı. Anlayış dilendi. Gözlerimi kapattım. Kabullendim.
"'Evlenmeden olmaz'cının ben olması gerekiyordu ama evet, seni anlıyorum. Seni sen olduğun için seviyorum. Bu yüzden değişme tamam mı?"
"Değişmeyeceğim." dedi. Doğru söylüyordu, değişmeyecekti.
Telefonun sesiyle gözlerimi kapattım. "Yine annemdir." dedim elimi telefona uzatıp. Evet, annemdi. Her gün aramak zorunda mıydı?
"Açsana." dedi Ali.
Omuzlarımı düşürüp çağrıyı cevapladım.
"Anne."
"Kızım, biraz daha açmasan babanı arayacaktım."
"Duymamışım anne." dedim Ali'nin gözlerine bakıp. Yalan söylediğim için yüzündeki mutlu ifade silindi.
"Nerdesin kızım sen?"
Sırtımı dikleştirip duyduğum rahatsızlığı tüm kaslarımı gererek bedenimden çıkarttım. Bu soruyu bir tek yurtta kalmadığım günler soruyordu, yurtta kalmadığımı biliyormuş gibi.
"Yurttayım anne, etüt odasında."
Ali'nin düşen omuzlarına baktım. Ayaklar altına aldığım vicdanıma baktım. Ben buydum, hayal kırıklığı, kötü evlat.
"Derslerini aksatmıyorsun değil mi? Bak sınıf tekrarına kalırsan babanı bu sefer ikna edemem."
"Hayır anne, çalışıyorum, sınav haftam çok iyi geçiyor."
Yalan söylememiştim çünkü gerçekten çalışıyordum. Ali başıma dikilip ilkokul öğrencisini gözetler gibi kontrol ediyordu çalışmalarımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERA
Teen Fiction"Ali," dedim titreyen sesimle. "ben... özür dilerim Ali. Özür dilerim. Ali..." Soluk alıp veriş sesini duyabiliyordum telefonun diğer ucundan. Bu anı dondurabilsek ve bir kavanoza koyabilsek ben evim yapardım o kavanozu. "Ne için?" Gelen geçen insa...