ꨄ
Mutluluk kelimesinin her harfini yaşadığım anlardan biriydi. Güneş, gökyüzü, temiz hava, kulaklığım ve ben...
Sınavdan çıkmış babamın manavına doğru ilerliyordum. Babam bir manav sahibiydi. Sattığı sebze ve meyvelerin çoğunu kendisi üretirdi.
Manava gitmeyi çok seviyordum. Çünkü istediğim ne varsa yiyebiliyordum. Babam bu durumdan pek memnun sayılmazdı. Sonuçta maldan gidiyordu.
Bir keresinde annem babama benim dükkana geleceğimi ve şuan yola çıktığımı söylemiş ve babam da anneme "Hera'm ben dükkanda değilim ki. Söyle boşuna gelmesin, bahçedeyim şuan." demiş. Ama annemin bana dediğine göre arkasından bağıran Sungmin Sunbaenim "TAZE YEŞİLLİKLER 600 WOOOĞN!" diyerek babamın planını mahvetmişti.
Babam akşam eve geldiğinde ise annemden iyi bir azar yemiş ve bir geceyi koltukta geçirmeye zorunlu kılınmıştı.
Aslında babamın böyle yapmasına hak vermiyor değildim. Bir keresinde tüm bir karpuzu gömmüşlüğüm vardı. Hatta o gün karpuz yediğimi gören insanlar "Bak ya ne tatlı adam, sokaktaki aç çocukları bile doyuruyor." diyerek gelmiş manavımızdan alışveriş yapmışlardı. Babam da olayı çakmasına rağmen belli etmemiş ve sokakta kalmış kedi yavrusuymuşum gibi başımı okşayarak elime bir de elma vermişti. Tabii ben bunun altında kalır mıydım? Eve gittiğim an anneme ispitlemiştim. Ve babam o gece de koltuğa mahsur kalmıştı.
Ağzıma dolanan mükemmel şarkıyla, üzerimde de eşofmanlarım varken sahil kenarında biraz koşayım dedim. Maksimum bir dakika koşuştum ki nefesim daraldı, dünya birden karardı. Kütüphaneye girdiğimde hissettiğim atmosfer koştuğumda da beni bulmuştu.
Biraz daha az bir tempoyla koşmaya başladım. Yanımdan geçen bisikletli amca baktı ilk önce bana, daha sonra elinde lolipopuyla yürüyen küçük çocuk, ardından bebek arabası süren bir kadın geçti yanımdan. Herkesten yavaş gittiğimi anlayınca koşmayı bıraktım ve normal bir şekilde yoluma baktım.
Manava varmıştım ki babamın bir çocukla konuştuğunu gördüm.
Elindeki limonlarla sarı kafası oldukça kombine olmuştu. Yavaş yavaş babamın yanına gittim ve onlar ayakta dikilirken arkalarında duran masanın sandalyesini çekip oturdum.
"Dad! Naber ya? Çok acıktım ben, bana yemek söylese..." boğazıma kaçan şeftalinin suyuyla öksürmeye başladım. Haram mı etti ne yaptıysa artık genzime kaçmıştı. Ama daha çok ölümden dönememin nedeninin karşımda sırıtarak bana bakan limonatacı çocuk olduğunu düşünüyordum.
Gözlerimi açmış ona bakarken babam araya girdi.
"Ne yemeği kızım? Ömrümü yedin daha doymadın mı? Sınavın nasıldı? Bari bu dönem birkaç dersten geçebileceğini söyle."
Babama "Sende dost musun? Düşman mısın?" bakışları atarken limonatacının babama teşekkür etmesiyle lazer ışını saçan gözlerimi babamdan ayırdım ve limonatacıya döndüm.
"Jimin, bak evladım gelme bu kadar erken, diyorum ben sana çürür bu limonlar."
Jimin...
Demek o gece odunluk yapıp da beni eve bırakmak için ısrar etmeyen limonatacının adı buymuş.
"Baba..."
Elini çocuğun omzundan çekti ve bana doğru sallayarak "Yine ne var Rory?" dedi. Resmen kendi kalesine gol atmış futbolcu tribi yiyordum. Evlatlık çocuk muydum ben? Bu neyin ceremesiydi?
Babamın beni limonatacının yanında gömmesine artık dayanamayarak son kozumu da ortaya atmıştım.
"Ben annemi mi arasam ne?"
Babam bir anda gözlerini büyültüp yanında duran kasadaki çileklerden ağzıma vererek "Canım evladım annenin işi vardır, sen neden onu rahatsız ediyorsun? Dur ben şuradan bir yemek söyleyeyim." dedi.
Annem, babamın bağlı kaldığı tek insandı. Babam anneme olan aşkından kadını da boşayamıyordu. Babam deli gibi seviyordu karıyı. Bende bunu kullanıyordum tabii.
Babam gideceği sırada kolundan tutarak sordum.
"Baba yemek almadan önce bir şey soracağım. Sen bu sapsarı, sulu sulu, başka hiçbir yerde rast gelemeyeceğim limonları ağaçların en tepesinden özenle tek tek mi topluyorsun?"
Babam bana tip tip bakarken Jimin'e döndüm. Elinin birini saçına atmış gülümseyerek karıştırıyordu.
Tatlı durduğunu falan sanıyordu herhalde garibim. Ama ona "Saçında bit var da kaşıdıkça rahatlıyormuşsun gibi duruyorsun" diyemedim.
Sevgiyle kalınn~ 💚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lemonade Stand // Park Jimin
Teen FictionPark Jimin limonatacıdır, Rory ise aklını derslerine vermeyen tuhaf bir kız. Bir gün tesadüfen yolları kesişir ve birbirlerinin çocukluk arkadaşı olduğunu öğrenirler. Bazı talihsizlikler şansımız, bazı yanlışlıklar ise doğrumuz olabiliyor. O benim...