ꨄ
Okul müdürünün odasının önündeki dörtlü lila rengindeki sandalyelerde dizilmiştik.
İlk başta sadece Jimin'le ceza alma fikri sinirlenmeme neden olsa da Hyunwoo'nun ve onun sınıfından sempatik bir kızın da ceza aldığını öğrenince dördümüzün cezaya kalmış olduğunu anlamış ve mutlu olmuştum. En azından Hyunwoo ve o kız olduğu için Jimin'i bir köşede sıkıştırıp, 32 yerinden bıçaklayıp, tecavüz edip bir köşeye atmayacaktım.
Aklımdaki hin fikirleri bir köşeye atıp arkamızda duran dört köşesinden biri camlarla kaplı olan müdürün odasına baktım.
Camı örten, aralıklı stor perdeden müdürün ne yaptığına bir göz gezdirmiştim. Sevgili müdürcüğümüz elinde kahveyle oturmuş bilgisayarından bir şeylere bakıyordu.
Sanki verdiği ceza buymuş gibi sabahtan beri oturtuyordu bizi şu sandalyelerde. Kendisinin narin poposu incinmesin diye onlarca won yatırıp kendisine bir sandalye almıştı. Fakat bize, geleceklerine, ileride onlara bakacak olan iyi niyetli, saf, temiz çocuklara lila renkli, popomuzun haşatını çıkaran sandalyeleri layık görüyorlardı.
Adalet miydi bu!!
Zaten odada tek olmasına rağmen habire bilgisayarla oynuyordu. Çağır işte yanına da ver cezamızı! Ne diye bu kadar bekletiyordu ki bizi?!
En sonunda ona nasıl kin ve nefretle baktığımı görmüş olacak ki-ya da unuttuğu bizleri hatırlamış olacak ki- eliyle gel işareti yaparak bizi içeriye çağırmıştı.
Tanrıya bin bir şükür ederek içeriye girmiştim. Artık ceza vermesi bile umrumda değildi yalnızca bir şeyler yapmak ve şu dangozla aynı ortamda bulunmamak istiyordum.
Umarım kızla aynı yere düşer ve onunla tanışıp arkadaş olurdum.
Gerçek bir arkadaş olurdum. Evet birçok arkadaşım vardı, doğru fakat onların beni menfaat için kullandıklarının farkındaydım. Ben sırrımı anlatıp, onunla gülüp, üzüldüğümde onunla üzülebileceğim bir arkadaş istiyordum. Bu kızda tam da o tip vardı iste.
Ben bunları düşünürken müdür çoktan konuşmaya başlamış hatta bize yaptığı ikazları, yapmamamız gereken davranışları ve yönetmeliği baştan sona anlatma ayinini bile bitirmişti.
Anlattıklarının son demleri dinlerken kiminle ceza aldığımız ve nereyi temizleyeceğimiz kısmına gelmiştik.
Ayrıca bizim okul neden diğer okullar gibi derste oturma, test çözme, zorunlu etüte kalma gibi cezalar yerine bir yeri temizleme cezası veriyordu.
"Hyunwoo ve Eunmi yemekhaneyi..."
Demek adı Eunmi'ydi. Bir dakika! Eğer onlar Hyunwoo ve Eunmi ise...
"Rory ve yeni öğrenci Park Jimin basketbol sahasını alıyorsunuz. Evet çocuklar kolay gelsin."
Herkes müdürün odasından çıkarken ben olduğum yerde kalakalmıştım. Neden bendim Tanrım?
Jimin kolumdan çekiştire çekiştire beni dışarı çıkarmış Hyunwoo ve Eunmi bizden ayrılırken bile çekiştirdiği yerden tutmaya devam etmişti. Çünkü sinirden hareket edemiyordum.
Ne diye hiçbir istediğim olmuyordu ki? Yaramazım diye miydi tüm bu her şey? Küçükken annemin hep yüzüme karşı anlattığı şımarıklıklarım yüzünden miydi? Ama tanrım bu yaptıklarımdan hiç pişman değidim bunu bil!
[Yaptıklarımdan pişman değilim, aklım hala yapamadıklarımda. (NOKTA)]
~~~
Elimde okulumuzun göz nuru belki de öğretmenlerden bile daha çok sevilen hizmetlimiz Beak amcanın verdiği süpürgeyle geziyordum. Yanlış anlamayın temizlik yapıyor gibi gözüküyor fakat geziyordum.
Yazık, Jimin de gezdiğim yerleri tekrar gezip oraları temizliyordu.
Bir yandan üzülmüyor değildim onun için. Ama şeytan tarafım diyordu ki;
"Onun yüzünden bu durumdasın. Unutma Rory!" Ve şeytan tarafım kesinlikle haklıydı. Onun yüzünden buradaydık.
Tüm bunları düşünerek taa tribünlere kadar çıkmıştım.
Tribünler basket sahasının 5-6 metre yukarısında yer alıyordu ve bir 20 sıra falan vardı.
Elimdeki süpürgeyi bir köşeye bırakmış kova içersindeki bezi alarak sudan çıkarıp sıkı bir şekilde sıkmıştım. Ne diye kova veriyorlardı sprey yok muydu sanki?!
Bütün hıncımı elimdeki sulu bezin suyunu sıkarak çıkarttıktan sonra kalan sinirimi de tribünlerin demirlerinden çıkarmaya başlamıştım.
"Rory, dikkatli ol orası yüksek."
Bana bakan çocuğa boş boş bakmış ve yarım yamalak yaptığım ise devam etmiştim. Dakikalar sonra Jimin hemen yanımda belirmiş ve sildiğim yerlerin tekrar üzerinden geçmeye başlamıştı. Sinir katsayımın gittikçe arttığını hissediyordum. En sonunda sesimin yüksek çıkmasını önemsemeyerek konuşmaya başladım.
"Jimin! Eğer yaptığım işi beğenmiyorsan söyle, geçip oturayım boşu boşuna iş yapmış olmayayım. Baksana, her yaptığım işi tekrar yapıyorsun."
Başta bağırmama şaşırsa da sonradan ne tepki vereceğini bulmuş gibi o da bağırmaya başlamıştı.
"Ne yapayım Rory?! Tüm işi baştan savma yapıyorsun ve ben bu konuda seninle tartışıp aramızı bozmamak için seni uyarmıyorum bile. Müdür gelecek ve yaptığımız işleri beğenmeyince tekrar yaptıracak. Eğer tüm gece burada kalmak istiyorsan bana uyar RORY!"
Konuşurken sinirlenip kafasına attığım bezi ve kendi bezini tutarak sinirle yere fırlatmış ardından arkasını dönerek sinirle tribünlerden inemeye başlamıştı.
Aptal, aptaaaal! Onun yüzünden buradaydık ve şimdi de bana trip mi atıyordu?!
Umarım ayağı takılır da yerle bir çeşit ilişkiye girerdi.
Sinirle arkamı tekrar dönmüş diğer taraftaki merdivenleri kullanacakğım sırada başımın dönmeye başlamasıyla olduğum yerde kalakalmıştım.
Ya gerçekten başım dönüyordu ya da şuan okulun basketbol sahasında 9.8 şiddetinde deprem oluyordu.
Gözlerim yavaş yavaş kararırken burnumdan gelen sıcak sıvıyla elim burnuna kaydı. Orta ve işaret parmağımda hissettiğim sıcaklıkla gözlerim ne kadar az açılsa da gözlerimin önünde tuttum ve gördüğüm son şey o kırmızı sıvı oldu.
Yazar çıldırdı...
Lajslajdlsjf uzun zaman geçmeden yeni bir bölüm atmam hiç hayra alamet değil.
Evet biliyorum, sizi çok şaşırtıyorum ama ne yapayım gaza geldim dkkwkskald
Keyifli okumalaaar~💚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lemonade Stand // Park Jimin
Ficção AdolescentePark Jimin limonatacıdır, Rory ise aklını derslerine vermeyen tuhaf bir kız. Bir gün tesadüfen yolları kesişir ve birbirlerinin çocukluk arkadaşı olduğunu öğrenirler. Bazı talihsizlikler şansımız, bazı yanlışlıklar ise doğrumuz olabiliyor. O benim...