11 🍋 Dog And Monster

384 100 16
                                    

ꨄ

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gözlerini açtığımda gözümün önünde ya kendi odamın tavanını ya da bir hastane odasının bej rengindeki duvarlarını görmeyi bekliyordum. Kesinlikle bir basketbol potası ve gözleri kızarmış bir Jimin değil.

Kesinlikle güneşin gözlerimi aldığından değil güzel her zaman güzel uyanıyormuş gibi gözükmek için gözlerimi birkaç kez kırpışmış daha sonra ise masum bir şekilde Jimin'e bakarak konuşmaya başlamıştım.

"Ne oldu bana?"

Bu ses benden mi çıkmıştı? Ne kadar da masumdu. Ben bile az kalsın inanacaktım her zaman sevimli kalktığıma.

"İyi misin Rory? Bir anda bayıldın. Burnun kanıyordu, anlamadım. İnsanlara seslendim fakat kimse gelmedi. Ne oldu gerçekten anlamadım. Bir yerin ağrıyor mu? Bir şeye mi çarptın yoksa? Ben çok özür dilerim. Sana orada bağırdım ve... ve..."

"Jimin sakin ol. Ben iyiyim yalnızca biraz başım döndü, gerçekten iyiyim."

Kalbim acımıştı. Ben Jimin hakkında saatlerdir neler düşünürken o bir anda bayılmamla ne kadar endişelenmişti.

Bana bir şey olacak diye endişelendiği için hala biraz titriyordu. Ve bunu görmek gerçekten canımı acıtmıştı.

"Jimin... gerçekten iyiyim..." bir yerlerime vurarak iyi olduğumu kanıtlamaya çalışmıştım. "Bak, bak çok iyiyim acımıyor bir yerim. Lütfen endişelenme. Aç olduğum için bayılmışımdır. Zaten karnım da gurulduyor. Gerçekten."

"Aptal Rory! Neden aç olduğunu söylemiyorsun ki? Ben hemen bir koşu gidip alırdım. Tabii o aptal müdür bozuntusu gitmene izin vermeyecek, kızacak diye korktun değil mi? Bak eminsin, bir yerin acımıyor değil mi Rory? Gel, gel seni şöyle oturtalım da rahatça bekle. Ben bir koşu gidip bir şeyler alayım."

Her ne kadar ismini seslenip arkasından "Limonata da alır mısın?" diye bağırmışsam da beni duymamış -veya tınlamamış- ve tribünlerin önündeki sandalyelerde oturtmuş vaziyette bekleyen beni bırakarak basketbol sahasından çıkmıştı.

Ben daha neden böyle bir şey olduğunu anlayamadan da soluk soluğa basket sahasına tekrar girmişti.

Elinde tuttuğu koca poşetle bana doğru gelmiş ve sanki düzenli soluk alıyormuş gibi davranarak gülümsemiş ve önümüze bir tabure çekerek aldığı yiyecekleri o tabureye sırasıyla koymuştu. Sığmayanları ise poşetin içerisinde bırakmış ve önümüzdekiler bittikten sonra onları da çıkarmıştı. Bu kadar kısa sure içerisinde nasıl bu kadar çok şey almıştı?

"Jimin?"

Bana dönmüş ve ne olduğunu merak eder şekilde bakmaya başlamıştı.

"E limonata nerde?"

"Rory, Rory ,Rory... Başka limonataları içemezsin. Yalnızca benim limonatamı içmelisin ki her limonata içtiğinde aklına ben gelebileyim." utanarak başını yere eğmiş ve kıkırdamıştı.

O, tüm basketbol sahasını aydınlatabilecek kadar büyük bir gülüşe sahipti...

~~~

Burada vakit geçirmek yerine hapishaneye girme fikrini bile daha cazip getiren okul bahçesinden sonunda çıkmıştık.

Sonunda cezamız bitmiş ve tüm salonu temizledikten sonra özgür kalmıştık. Daha doğrusu tüm salonu o temizledikten sonra özgür kalmıştık.

Jimin beni çocuk susturur gibi elime verdiği çikolatayla tribünlerin en önüne oturtmuştu ve kesin bir tavırla kalkmamamı söyleyerek eline süpürgeyi alıp kaldığı yerden süpürmeye devam etmişti.

Bir süre sonra -ki bu yalnızca çikolatam bitene kadardı- sıkılmış ve ayağa kalkarak Jimin'e yardım etmek adına merdivenlere adımlamıştım.

Peki sonra ne mi olmuştu? Jimin -benden intikam almak istediği için böyle bir şey yaptığını düşünüyorum- eline ne ara aldığını bilmediğim toz bezini almış ve yakın mesafeden yararlanarak potaya top atar gibi kafama bezi fırlatmıştı.

Yüzümden bezi çeker çekmez ise onun sırıtan yüzü ile karşılaşmış ve içimde sinsi sinsi gülen suratına bir yumruk atma hissi doğurmuştum.

Neyse ki bu uzun sürmemişti. Benimle birlikte saatlerce yaptığı işi yalnızca yarim saatte tamamlamış ve eşyaları yerine dizerek çıkabileceğimizi söylemişti.

Şimdi ise okulun uzun duvarları arasından kurtulmuş ve az ileride bulunan evime gitmek adına önünden geçmem gereken parka doğru ilerlemeye başlamıştık. O neden peşimden geliyordu bilmiyordum fakat bir şeyden emindim ki ona bir teşekkür borçluydum.

Tam arkamı dönmüş onunla konuşmaya başlayacakken sarı kafalı çocuğun arkasında, bana minik gözleriyle bakan canavarı görmüştüm.

Korkudan olsa gerek kibar(!) bir çığlığın etrafta yankılanmasını sağlamıştım.

Ne kadar kibar çığlık atsam da tüm boş parkı inletmiş ve nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde dümdüz olan o ağaca tırmanmıştım. Beden derslerinde bile ipe 10 cm tırmanamayan ben kaç metre olan düz ağaca saniyeler içerisinde tırmanmıştım.

Tabii bunu gören köpek ve canavar -ki köpekten kastım Jimin'di- bana bakarak haykırmaya başlamışlardı.

Jimin denen köpek tüm parkı inletecek şekilde gülüyor, canavar olan köpek ise oyun oynamak ister gibi havlayarak ağaca tırmanmaya çalışıyordu.

Ben orada yere düşmemek için survivor savaşı verirken Jimin tırmandığım ağaca yaklaşmış ve bana bakarak yere eğilmişti.

Tamam daha yeni ona köpek demiştim değil mi? Geri alıyordum. O kesinlikle köpek olarak tanımlanamazdı. Köpekler tatlı ve sadıklardı fakat o...

Başta benim inmeme yardım edeceğini sansam da o bana bakmış ve eğilerek ağaca tırmanmaya çalışan köpeği sevmeye başlamıştı.

Ağzım açık ona bakarken o bana dönmüş ve sırıtarak pişkin pişkin konuşmuştu.

"Ben Roji'yi de alıp gidiyorum. Yanlış anlama kesinlikle şu banka oturup buradan inişini haykırarak izlemeyeceğim."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Lemonade Stand // Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin