"Geri dönmüş." Sabahtan beri bir sıkıntısı vardı bu kızın belliydi. Yumurtlamıştı sonunda. Kontrolümü kaybettiğimin en bariz anlaşıldığı yer olan ellerimin titremesini engellemek için büyük bir efor sarfediyordum. Söylediği söz ilgimi çekmemiş gibi, telefonumda kelimeyi bulmaya çalışırken bir damlanın sırtımın ortasını yalayıp geçtiğini hissettim.
"Kim?" Bir cümlede ismi söylenmeyip zamirle işaret edildiğinde, bu masada oturan herkesin mutabık olarak anlayacağı bir kişi vardı. Çömezler hariçti tabii.
"O." Adım gibi emindim, bunu söylerken çekinerek bana bakmıştı. Konuyu duymazlıktan gelmem kimseyi şaşırtacak değildi. Şimdi bir anda adını söyleyip hepsini açık ağız bırakabilirdim. Hepsi ismini diline almaktan çekiniyordu. Beni İsrail'e on emirde verilen, "Adımı gereksiz yere ağzına almayacaksın" gibiydi. Yahut Kim Olduğunu Bilirsin Sen. Evet! Bu isimlendirme niye önceden aklıma gelmedi ki!
"O kim?" Çömez, çömez, çömez. Kafamı sallayarak sakin bir ses tonunda bunu söylemek istiyordum. Oysa yaptığım kulak verdiğim anlaşılmasın diye parmağımı telefonun ekranında gezdirmekti.
"O işte." Bunun uzayıp gideceğini düşünmüştü herhalde ki, boğuk bir erkek sesi lafa girdi. Az ama öz konuşan, konuştuğunda susturan. Kim olduğu anlaşılmasa bile bir daha üstüne sorulmazdı. O kesip atan ses tonu, yüze kapanan telefon yahut kapı gibiydi. Dumur olur, bir silkinir, olmamış gibi devam ederdin.
"Ne zaman?" Çıtkırıldım haberi verdiğinden beri kimsenin çayından, limonatasından, sodasından yahut diğer envai çeşit içeceğinden bir yudum almaması; ötesi haberle eldeki bardağın, şişenin bana atılan kaçamak bakışlar altında masaya konması, oburumuzu etkileyecek değildi. O kaçamak değil, kaçıran bakış atardı. Önümden aşırdığı tosttan aldığı ısırık sebebiyle sesi boğuk çıkmıştı.
"Asıl soru ne zaman değil,"
"Neden?" İnsan evlenince mi böyle oluyordu yoksa böyle olunca mı evlenilmesi gerekiyordu. Cümle tamamlama! Şık hareket. Yüksek gerilim hattına dönmemiş olsaydık, bu tamamlamadan sonra da bir sevgi gösterisi gelebilirdi. Ancak gerim gerim gerilmiştik. Ve bu gerginlik, her an bir kaçak yapabilirdi.
Uzun bir aradan sonra herkese yeniden selamlar, merhabalar! Bir kısa hikâye ile daha satırlardayız. İyi okumalar diliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şikeste-bal
Kısa Hikaye"ölüyoruz, demek ki yaşanılacak" demişti şair, biliyorsunuz ben herkes Mersin'e giderken tersine gidenim, lafı da tersinden söylerim