***
"Sonuçları değil, başlangıçları değiştirmek gerekir."
ALAIN***
Hiçbir şeye inanmayan kimse, bir bardak içindeki kokusuz çiçeğe benzerdi. Şu an o çiçekten bir farkım yoktu.
Luca'nın anlattıkları içimi titretse de inanacak değildim. İnanmam için bir sebep yoktu, çünkü. Resmen bir avuç dolusu kaçık toplanmış benimle dalga geçiyorlardı. Ne dalga kaldıracak gücüm, ne de onlarla uğraşacak zamanım vardı. Bir an önce kendime gelip burayı terk etmem gerekiyordu.
"Bana masal anlatma, Luca. Bana gerçekleri söyle. Bilmen gerekenler derken, üç yaşındaki(!) bir çocuğa anlatacak masallardan mı bahsediyordun?" diye sesimi yükselttim.
"Mammon, anla artık. Sen bu oyunun ortasındasın. İstesen de istemesen de senin yerin burası ve duydukların birer gerçek. Her şey annenin suçuydu. Eğer sen ondan önce ölseydin böyle bir durum başına gelmezdi. Annen neden intihar etti sanıyorsun? Seni şeytanlara vermek için. Çünkü annen de bir şeytandı ve cehennemi kurtarmak için ölmesi gerekiyordu. Şimdi sen cehennemi bulacaksın ve bizi buradan kurtaracaksın." dediğinde kalbimde birkaç yerin kırılışını işittim. Bir an Luca'nın iyi bir kız olduğunu, bana üzüldüğünü düşünmüştüm fakat beni öyle bir yanıltmıştı ki, "kuklasın sen!" diye bas bas bağırıyordu.
Tam ona cevap vereceğim sırada dışarıdan kapı açıldı ve içeriye Bride, Simon, Marry ve Dumah girdi. Hepsinin bakışları önce bana daha sonra Luca'ya değdiğinde hiçbir şey demeden salona girdiler. Yerlerini aldıklarında sessizlik hakim sürmeye devam ediyordu. Bütün bakışların altında ezilirken kafamı aşağıdan kaldırdım. Gözlerim direk odağını bulduğunda onun bakışları da bendeydi. Diken üstündeymiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi.
"Benden ne istiyorsunuz?" dedim kısık sesle. Sanki sesimi biraz yükseltsem tekrar bedenimi duvara çarpacaktı.
"Cehennemi bulmanı." dedi düz bir tonda. Tanrı aşkına ben bilmediğim bir yeri nasıl bulacaktım?
"Ben orayı bilmiyorum bile. Ayrıca Luca şeytan olduğunuzdan bahsetti. Madem benden bir şey istiyorsunuz o hâlde şeytan olduğunuzu kanıtlayın." diyerek bakışlarımı hepsinin üzerinde gezdirdim.
Dumah Simon'a doğru başını çevirdi ve kafasıyla beni gösterdi. Anlamadığım bir şekilde anlaştılar ve Simon ayağa kalkarak bana doğru yaklaştı. Marry'in kaşları anında çatıldığında Simon ile yakınlaşmama sinir olduğunu anlamıştım. Aralarında bir şey olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Bedenim gerilmeye başladığında yanıma gelip oturdu. Vücudu bana dönükken sadece gözlerime bakıyordu.
"Ellerini ver." diyerek kendi ellerini uzattı bana doğru. Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım.
"Neden?" dedim kaşlarım çatılırken.
"Kanıtlıyorum. Uzat şimdi ellerini." diye çıkıştığında bakışlarım bir an gölgeye kaymıştı. İfadesizce bizi izliyordu. Gözlerimi ondan çekip Simon'a çevirdim. Ellerine doğru uzanıp kendi ellerime kenetledim. Bir insan ısısından çok daha fazla bir ısıya sahipti. "Gözlerini gözlerimden ayırma."
Bir an yutkunamasam da gözlerimi çekmemeyi başarmıştım. On öyle bir şey oldu ki ne ellerimi çekebildim ellerinden, ne de gözlerimi o katran karası gözlerinden. Bakışlarında geçmişimden parçalar vardı. Annemin ölüm günü duruyordu karşımda. Yanına uzanmış, küçülebildiğim kadar küçülmüş hıçkırıklarımı bastırmaya çalışıyordum. Sanki başka birisi de oradaymış da bizi izliyormuş gibi bir izlenim yaratmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOR ALEV
Fantasy"On üç yaşında meleğin mühürü kendisini gösterdi çünkü şeytan olan annesi, o yaşında ölmüştü. Bir şeytanın melek kızı vardı, şeytanın öldüğü yerde melek can bulacaktı. Şeytan öldü ve melek can buldu. Annesi; melek, acı çeksin diye intihar etmişti."...