***
"Gözler, acının sessiz sözleridir."
VOLTAIRE***
Göz yaşlarım kalbimdeki acıyı sökmek istercesine şakaklarıma doğru yol alıyor, oradan parkeye düşüyordu. İç çekişlerim göğsümü hafifçe havalandırıp geri bırakıyordu. Ne elimi, ne de kolumu hissediyordum. Hissettiğim tek şey; yüreğime düşen kordu.
Boğazıma gelen öksürüğü dışarıya saldığımda bedenim eş zamanlı olarak sarsılmıştı. Gözlerim tavana doğru bakarken kapının açılma sesini duydum, ardından sayamadığım kadar ayak sesleri.
"Mammon!" diye seslendi bir ses. Bu Simon'dı. Elini bileğimde hissettiğimde yüzüne doğru döndüm. Bulanık görüşümden tam olarak seçemesem de yanında Luca vardı.
"İyi misin?" diye konuştu Luca, az önceki nefretinden eser kalmayan sesiyle. Saf endişeyle bakıyordu gözlerime. Cevap vermek istesem de verememiştim o an. Tek istediğim biraz uyumak ve hiçbir şey düşünmemekti.
"Sen yanında kal, ben Dumah'ı çağıracağım." diyerek ayağa kalktı, Simon. Gölgenin adı geçince kalbimde bir sızı hissettim. Bağıra çağıra, "istemiyorum!" demek istesem de yalnızca bir göz yaşı daha dökmekle yetinmiştim.
O olabilir miydi? Küçük kardeşimin katili gölge olabilir miydi? Kim böyle bir caniliği yapabilirdi ki? Bu sıfatı kimseye konduramıyordum. Gözlerinde taşıdığı yaralı kuşlu, Dumah'a bile konduramıyordum. Cherry'i paramparça etmişlerdi, beni de mahvettiklerinden habersiz. Öldüğü günü hep unutmaya çalışmıştım. Az da olsa başarmıştım da. Aklıma getirmiyordum hiçbir zaman. Çünkü düşündükçe kahroluyordum, yok oluyordum. Acısı hâla üzerimdeydi. Tekrar o güne dönmek beni yormuştu. Ruhum bitik, bedenim bitap düşmüştü.
"Ne oldu burada?" diye kalın bir ses duyduğumda Dumah olduğunu anlamam zor olmamıştı. Sağ tarafıma çöküp omuzuma dokundu. Gözlerine çevirdim bakışlarımı, az öncekine nazaran daha net görüyordum. Harelerinde endişe arasam da bulamamıştım. Küçücük bir duygu bile taşımıyordu o koyu kahveler. Soğuk kanlı bir katil olabilir miydi, diye düşünmeden edememiştim. Şeytandan her şey beklenmez miydi zaten?
"Bilmiyoruz, biz de çığlıkları duyarak geldik. Onu bulduğumuzda yerdeydi." diye cevap verdi Marry. Dumah'ın yukarıya doğru bakan bakışlarından Marry'in ayakta olduğunu anlamıştım. Bir türlü ayıramıyordum bakışlarımı gölgeden. Bakamıyordum kim var, kim yok diye. Bir kurtçuk beynimi kemiriyor, kendimle çeliştiriyordu beni.
Bakışlarını tekrar bana çevirdiğinde dudaklarını yaladı. Şakaklarımdan saçlarımın arasına süzülen bir damla yaşı izledi sessizce. Baş parmağını tenime değdirdiğinde gözlerimi kapattım. Göz yaşımın bıraktığı ıslaklığı kurulayıp elini alnımda sabitledi. Böylesine güzel dokunan bir adama katil sıfatını yakıştıramıyordum. Ama şeytan olduğu gerçeği aklıma her seferinde derin kesikler bırakıp, en sert şekilde hatırlatıyordu. "Ne oldu sana?" dediğinde gözlerimi açtım. "Cherry'i sen mi öldürdün?" diye sorsam dürüst davranır mıydı? Belki de biraz düşünüp öyle sormalıydım. Troy'la tekrar görüşmem gerekecekti. Delilim olmadan suçlayamazdım onu.
Ağzımı aralasam da konuşamadan tekrar kapatmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Yine de bir şeyler söylemek için tekrar ağzımı açtım. O an aklıma gelen ilk şeyi fısıldadım çatallı sesimle. "Uyumak istiyorum."
Elini alnımdan çektiğinde yerinde doğrularak bedenimi havalandırdı. Yanağımı göğsüne yaslayıp ellerimi kucağıma çektim. Gözlerimi kapattığımda beni taşımasına izin vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOR ALEV
Fantasy"On üç yaşında meleğin mühürü kendisini gösterdi çünkü şeytan olan annesi, o yaşında ölmüştü. Bir şeytanın melek kızı vardı, şeytanın öldüğü yerde melek can bulacaktı. Şeytan öldü ve melek can buldu. Annesi; melek, acı çeksin diye intihar etmişti."...