***
"Gözler kendilerine, kulaklar başkalarına inanırlar."
ALMAN ATASÖZÜ***
Küçüklüğümden beri hayalim polis olmaktı. Polis olmak ve suçluları yakalamak. Şimdi etrafım sayısız şeytanlarla çevriliydi ve ben onlara engel olmak yerine gün geçtikçe bana olan yakınlıklarına sessiz kalıyordum. Ne ironi ama.
Kaç gün, kaç hafta geçti bilmiyordum. Kendimi Gelinor'a ait, bir o kadar da yabancı hissediyordum. Artık kafamda kesinleştirdiğim şeyler çoğalmaya başlamıştı. Evime geri dönemeyecek, bir daha okul okuyamacaktım. Üniversite hayallerimin toz bulutu olup havaya karışması ve arkadaşlarımı bir daha göremeyecek olmam da buna dahildi. Polis olma hayalini kafamdan atmıştım bile. O kadar umutsuz vakaydı.
Şuan bağıra çağıra küfür etmek istiyordum. Geçmişime, geleceğime, her şeye. O kadar boktan hissediyordum ki ne yaptığımı bile bilmiyordum. Şu kahrolası şeytanlara karşı gelmemek sinirlerime dokunuyordu. Bunu kendime neden yapıyordum? Onlar birer iblisti ve sanki normal insanlarmış gibi aralarında rahat rahat dolaşıyordum. Tanrı böylesi bir insanı neden melek ilan etmişti?
Aptal değildim, olmamalıydım. Mantığımla hareket edip onlara baş kaldırmalıydım. Kimse beni burada zorla tutamazdı. Resmen kullanılıyordum ve lanet olası ben, buna susuyordum. Kendi dünyaları uğruna harcanıyordum. Ne zamandan beri milletin kuklası olur hâle gelmiştim? Düzelmeliydim, düzelecektim de. Gerekirse kalplerini kıracaktım ama kendim kırılmayacaktım. Çünkü onlar şeytandı, bense melek. Bir meleğin şeytanlarla ortak olduğu nerede görülmüştü?
Oyun benim varlığımla başlıyor, yokluğumla bitiyordu. Ben varsam kapı açılırdı, pek âlâ yoksam cehennemi bulamazlardı. Tüm Gelinor bana muhtaçtı ve ben eğer birazcık zekiysem aptallık etmeyecektim. O kapıyı asla açmayacak, onlara istediklerini vermeyecektim. Siz de bunu görecektiniz, bu sözlerim aklınızda bulunsundu.
"Ne yapacaksın da açamayacaksın?" diye soracak olursanız, şu an sizin tahmin bile edemeyeceğiniz şeyi yapacaktım. Korkmayın, bunu sizden gizlemeyecektim. Yaklaşın şimdi fısıldayacağım.
Ha, yo yo yo! İntihar etmeyecektim. En beterini yapıp Dumah'ı çökertecektim. Buranın efendisi oydu. O ne derse o olurdu. O hâlde Cehennemin Efendisini kendime aşık edersem ne olurdu? Kapı açılır mıydı? Hiç sanmıyordum. Cehennem uğruna sevdiği kadını mı öldürecekti? Kesinlikle hayır.
Asıl oyun şimdi başlıyordu ve ben basit bir piyonken ipleri elime alıp şaha meydan okuyacaktım.
Cesaretli değildim, hiçbir zaman olmamıştım. Ama olabilirdim, yapabilirdim. Parmakta oynatılmak yerine oynayan olabilirdim, başarabilirdim. Maksat onu istemekten geçiyordu. Ve ben zoru başaracaktım.
Şu an, şu saniye, şu dakika icraata geçirecektim kendimi. Zamanın önemi yoktu. Aşk, zaman seçmezdi.
Yattığım yerden doğrulduğumda göz ucuyla sağımdaki duvarda asılı saate baktım. 02:30. Güzel, kötü bir kabus görmenin tam zamanıydı. Ayağa kalkıp odanın çıkışına doğru ilerledim. Odasının nerede olduğunu bilmesem de tahmin etmek zor olmamıştı. İlk odada ben, ikincide bilinmeyen, üçüncüde Simon ve Bride, dördüncüde lavabo ve banyo olduğuna göre bilinmeyene yönelebilirdim.
Kapının önüne gelip hızla açtığımda yatağın üzerinde yarı çıplak, yüz üstü yatan bir Dumah görmeyi beklemiyordum elbette. Bir an nutkum tutulunca zar zor yutkundum. Tanrı aşkına, amacımı unutmamalıydım. Ama o karşımda kaslarıyla âdeta görsel bir şölen sunarken nasıl başaracaktım bunu? Planı yapması falan kolaydı. Peki ya uygulamaya geçmek nasıl kolay olabilirdi? Vaz mı geçiyordum yani şimdi? Kukla mı edecektim kendimi onlara? Hayır hayır, bunu yapamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOR ALEV
Fantasy"On üç yaşında meleğin mühürü kendisini gösterdi çünkü şeytan olan annesi, o yaşında ölmüştü. Bir şeytanın melek kızı vardı, şeytanın öldüğü yerde melek can bulacaktı. Şeytan öldü ve melek can buldu. Annesi; melek, acı çeksin diye intihar etmişti."...