3. Bölüm...
Bu hayatta canınızı en çok ne yaktı? Damarlarınızdan kayıp giden kan değil de oluk oluk bir acı oldu mu hiç? Milyarlarca insanı barındıran dünyanın ortasında bir başınıza kaldığınızı hissettiniz mi mesela? O dünya tek bir saniyede başınıza yıkıldı mı? Nefes almak ilk kez ölüme koşmak gibi hissettirdi mi?
Cevabınız hayırsa eğer, sizin hiç babanız ölmemiş demektir.
"Leyla... Kızım, baban... Babanı kaybettik, Leyla'm... Kardeşim öldü... Öldü..."
Önce bir hissizlik başladı parmak uçlarımda, telefon kayıp gitti taş zemine... Sonra damarlarımdan adeta zehir misali süzülüp yüreğimi sardı o yakıcı his. Bir el acımasızca sıkıp attı sanki yüreğimi bir kenara... Titreyen bacaklarım büküldüğünde sertçe yere düşüşüm hayatımın özeti olurken "Baba..." diyen soluğum çığlık olup sardı dört bir yanımı...
"Yok... Hayır, doğru değil... Olmaz ki... Olmaz... Babalar ölmez... Yalan! Yalan!"
Hiçbir şey umurumda değildi o saniye. Yere yasladığım avuçlarımla doğrulup ayaklandığım gibi telefonu elime alıp hızlı adımlarla odaya geçtim. Şuursuzca başımı iki yana sallayışım yalnızca saf bir inkârın pençesinde olduğumu gösterse de, hiçbir şeyi kabullenmeden hızla çantamı aldım. Pasaportun içinde olduğunu kontrol edip odadan çıktığımda ne halde olduğuma bile bakmazken, sanki yan komşuya gidercesine bir umursamazlıkla kapıyı ardımdan çekip ihanet kokan yıllarımı o eşikte bıraktım.
Evden ayrılışım, taksiye atlayıp havaalanına gidişim aynı uğursuz sessizlikte geçerken, yol boyunca çalıp duran telefonumu açmadım. Ne duyacaksam yalandı! Böylesi iğrenç bir oyuna asla gelmeyecektim. Babam beni evimizde bekliyordu. Ona gidecektim. Geri kalan her şey sadece koca bir yalandı.
Havaalanına varışımdan tam dört saat sonra kalktı İstanbul'a giden uçak. Sessizliğim geçen saatler boyunca devam etti. Tek bir damla bile düşmedi yanağıma. Çünkü ağlanacak hiçbir şey yoktu. Başımı ardıma yaslarken, yüzümde tebessümle babamı düşünüyordum. Çok sevinecekti beni gördüğünde. Şansım varsa o uyanmadan evde olurdum. Ah, babam!
İki saatlik yolculuk sona erdiğinde kapılar açılır açılmaz kendimi dışarı attım. Valiz beklemek zorunda olmadığıma şükredip doğruca boş bir taksiye yönelirken, yeni doğan günün güzelliği bile o an için önemsiz bir detaydı. Babama sarıldıktan sonra geri kalan her şeyi düşünebilir, bir şeyler hissedebilirdim.
Yarım saat kadar sonra taksi yalının önünde durduğunda parayı şoföre uzatıp telaşlı adımlarla girişe yönelirken, beni gördüğü gibi telaşla ayaklanan kapı girişindeki emektar şoförümüz Musa Amcanın şaşkınlıkla "Leyla Hanım?" deyişini duymazdan gelip zile bastım.
Bir türlü açılmayan kapıya ellerimle sertçe vurup "Açın şu kapıyı!" diye bağırmamdan saniyeler sonra evimizde çalışanlardan biri olan Mehtap ağlamaktan kıpkırmızı kesilen yüzüyle kapıyı açtığında halini umursamadan içeri girerken "Baba!" diye seslenip merdivenlerden üst kattaki odasına doğru koşarak çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Sarmaşık (KİTAP OLDU)
Akčníİnsan bir ömre kaç kimsesizlik sığdırır? Kaç yara, kaç gözyaşı, kaç acı? Kaç ölüm? Ben sayamıyorum artık... Aldığım her nefese kan kokusu karışırken, bu lanetten kurtulamayacağımı biliyorum... Bitsin istiyorum, bitsin ve ben yeniden başlayayım... Ol...