Son bir haftadır, ustamla beraber kasabada, birlik binasında kalıyorduk. Üst katlardaki odalardan birer tanesi kullanımımız için verilmişti. Odalar konfor sağlamaktan ziyade, ihtiyacı karşılamak üzere döşenmişlerdi. Tıpkı alışık olduğum yetimhane yatakhanelerinin süssüz odalarından farklı değildi ve bu bende yersiz bir güvenlik hissi uyandırmıştı. Terzi çırağı birlik binasına varıp kıyafetlerimin hazır olduğunu söylediğinde, sabah vaktiydi ve mutfak masasında ustamla kahvaltı yapıyorduk. Çırak, duyurusunu ön masadaki yerinde oturan Bay Mila 'ya yapmıştı. Sessiz bina içerisinde, çırağın sesi kulağıma kadar geldiğinde, lezzetli tavuk yahnisinden oluşan kahvaltımı daha hızlı yemeğe başladım. Yeni üniformama kavuşmak için can atıyordum. Geldiğimiz ilk akşam, biraz sohbet edip ardından kayıt işlemlerimi halletmiştik. Bir şeyler atıştırdıktan sonra, gözlerimi daha fazla açık tutamamıştım ve bana ayrılan odaya çıkıp deliksiz bir uyku çekmiştim. Ertesi sabah, gün doğumunda uyandığımda bile tüm kaslarım ağrıyla isyanlarına devam ediyordu. Daha önce tüm gün boyunca hiç yürümemiştim. Ayaklarımın altı gereğinden fazla hassastı. Aşağı kata indiğimde, kahvaltıya resmen saldırmıştım. Top ekmek ve tortu peyniri yerine, yumurta ve sosis yemiştik. Kahvaltının görüntüsü ve kokusu, bir gün önceki yolculukta sarf ettiğim enerjiyle birleşince, hiçte kibar olmayan bir hızla yiyeceklere girişmiştim. Bay Mila ve ustam gülümseyip, büyüyen bir çocuğun iyi yemesiyle ilgili bir şeyler söylemişlerdi. Eh, hızımı kesmeleri için benimle dövüşmeleri gerekirdi zaten. Kahvaltının ardından, birlik binasının deposundan, bir çırak üniforması alıp, ustamla birlikte kasabanın terzisine girmiştik. Terzi ölçülerimi aldıktan sonra, üniformayı, üstüme uygun şekilde daraltılması için orada bırakmıştık. Anlaşılan standart bir korucu çırağından biraz daha kısa boylu ve zayıfmışım. Terziden sonra bir ayakkabıcıya, demirci ve tüccara da uğramıştık. İlk sahip olduğum eşyalar, deri bir heybe, sağlam urgan bir ip, bir ateş çubuğu, ve bir su matarasıydı. Her gece onları heybemden çıkarıp incelemek hoşuma gidiyordu. Bana aittiler. Şimdi bir de terzi çırağının bildirdiği gibi kıyafetlerim de hazırdı. Üzerimdeki çuvaldan kurtulmaya can atıyordum fakat onun da avantajları yok değildi. Daha ilk günden ustam derslere başlamıştı. Alışverişten döndüğümüzde, bana krallığın bir haritasını gösterip, yerleşim yerlerinin isimlerini saymıştı. Dağlar, tepeler, ovalar, nehirler, göller, akarsular, denize kıyısı olan bölgeler. Ezberlenmesi gereken çok şey vardı. Ustama göre bir kolcunun çalıştığı bölgeyi bilmeden işini yapması mümkün değildi. Nehiryelini haritada gördüğümde, büyüdüğüm kasabanın, krallığın epey güney doğusunda yer aldığını gördüm. Ustama Yalnız Dağ köyünün yerini sordum. Bebekken canlı kurtulduğum köy. Nehiryelinin de güneyindeydi. Biraz daha aşağı inildiğinde denize ulaşabiliyordunuz. Daha önce bırakın bir denizi, bir göl bile görmemiştim. Keşfedilecek bütün bu yerleri gördüğümde, hem cahilliğimin yarattığı bir burukluk hem de gezip görmek üzerine bir heyecan ve arzu hissediyordum. Dünya hayal ettiğimden çok ama çok daha büyük bir yer çıkmıştı. İçerisinde ne gibi mucizeler, maceralar barındırdığını merak etmiştim.
Kahvaltıdan sonra, ustam sabırsızlığımı fark etmiş gibi, beni daha fazla bekletmeden dışarı çıkardı. İlk durağımız terziydi. Ustam olmadan da terzinin yerini bulabilirdim. Derse ara verdiğimiz zamanlarda, ustam dışarı çıkıp dolaşmama izin veriyordu. Üzerimdeki çuval bana adeta görünmezlik katıyordu. Tıpkı Nehiryelinde olduğu gibi, bu kasabada da kalabalıktan herhangi biri, dikkat etmeye değmeyecek herhangi bir çocuk gibiydim. Kimsenin merakını uyandırmadan, etrafı rahatça inceleyip, belirli başlı yerleri kafamda iyice bellemiştim. Birliğin bulunduğu ara sokaktan çıkıp, meydana giden yolu takip ettik. Az ilerde, yolun sağ tarafında Altın İplik isimli terzi dükkanı bizi bekliyordu. Burası gösterişli bir dükkandı. Kakmalı dış kapısının ortasında bile bir adam boyunda uzunlamasına cam vardı. Böyle işçilikler muhakkak para ederdi. İçeriye ilk girişimizde hoş karşılanmıştık. Hele bir de parayı peşin ödediğimizde, terzinin yüzünde güller açmıştı. Toplam alışverişim 412 dahne tutmuştu. Bir çırak olarak ayda 25 dahne para kazanacaktım. Sayılarla aram hiç iyi değildi ama yaklaşık bir buçuk sene kadar bedava çalışacaktım. İlk başta, sırf çıplak olmamak için bu kadar para verilmeyeceğini düşünmüştüm ama, zamanla fikirlerim hevesim altında ezilmişti. Camlı kapıdan içeri girdik. Terzi hemen kapının önüne gelerek ustamla selamlaştı ve bizi buyur etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 1. KİTAP
Fantasy[Fantastik türde 2019 Watty ödüllü] Son ejderha, uyandığı yeni çağı tanımak için bir insan yavrusu olarak yeniden doğar... Savaşları, aşkları ve gizemleri ile Marver 'in büyülü dünyasındaki maceralarına, serinin bu ilk kitabında siz de katılın.