Bölüm 28: At Kokusu

1K 134 5
                                    

Gümüş Kelebek Han 'ının ikinci katındaki odamızda tek başıma uzanırken, başımdan geçenleri sakince düşünmeye çalışıyordum. Şehre adımımı attığım ilk saat içerisinde, bir hırsızlık olayında rol almıştım. Üstelik yanlış tarafta, bir hırsızın yancısı olarak... Küçük, masum görünüşlü, kör kız, bir anda değişim geçirip, feleğin çemberinden geçmiş bir yankesiciye dönüşmüştü. Aç sandığım karnını doyurmak için paylaştığım yemeğimi bitirdikten sonra, bana halinden memnun bir tüccar gibi elini uzatmıştı. Şaşkınlık ile ben de o minik eli sıkı vermiştim. Adının Mora olduğunu söyleyip, göz kırpmış ve bir çırpıda kalabalık içinde yok olmuştu. Kız gözden kaybolduğunda, bir süre boyunca hiç hareket etmeden kaldırım taşı üzerinde, boş boş kalabalığa bakarak kalmıştım. Kendimi tam bir budala gibi hissediyordum. Dahne kesesi çalınan o pisliğe üzülmüyordum. Mora, pekala kör ve yardıma ihtiyacı olan bir evsiz olabilirdi. Beni dumur etmiş olan kendi naifliğimdi. Kervandaki oyuncuların, o boyu belime gelen minik çocuktan öğrenebileceği çok şey vardı. Ustamın birlikten dönmemesi bir şanstı. Üstümdeki üniformayı kullanarak, hırsızlık kurbanını tehdit etmiştim. Anlatsaydım, bundan hoşlanacağını hiç sanmıyordum. Akşam yemeği maceramı, zaten işi başından aşkın ustama anlatıp zamanını ve enerjisini çalmamaya karar verdim. Karnım hala açtı ama bir akşam için yeterince hareketlilik yaşamıştım. Bir süre sonra uyku bastırdığında, hiç savaşmadan yorgunluğa teslim oldum.


Gözlerimi açtığımda ustamı, pazar alanına bakan odamızın penceresinin önünde, elinde bir fincan dumanı tüten, orman kokulu bir çay içerken buldum. Gece geldiğini duymamıştım. Normal şartlar altında, uykum oldukça hafifti. Yol beni tahmin ettiğimden de fazla yormuş olmalıydı. Rahat bir yatağın da etkisi olduğu yadsınamazdı elbette.

"Günaydın" diye seslendim arkası bana dönük olan ustama.

"Günaydın, Marver. Dinlenebildin mi" diye sordu.

"Evet, usta. Derin bir uyku çekmişim. Geldiğini bile duymadım" dedim.

"Oldukça geç bir vakitte dönebildim" dedi.

Ustam nadir bir keyifsizlik yaşıyordu. Bunu yüzünden okumak mümkündü. Göz altlarında halkalar oluşmuştu. Yatağı da hiç bozulmamış gibiydi. Hana döndükten sonra uyumamış olsa gerekti.

"Şey.. Nasıl gitti peki" diye sordum.

"İyi değil. Birlik bize yardımcı olmayacak. Dahası, bizi burada istediklerini bile söyleyemem" diye yanıtladı aynı keyifsiz tonla.

"Nasıl yani? Hem söylediklerimize inanmayıp, hem de bizi kovdular mı" diyerek yatakta doğrulmuştum.

"Açık açık kovmadılar. Fakat nezaketen bile olsa, birlikte bir yer teklif etmediler. Bir de, anlattıklarım içinde sadece Nehiryeli 'ndeki eşkıyalara odaklanıp, yapılacak en iyi şeyin, her korucunun kendi bölgesinde görev başında kalması gerektiğini söylediler" diye anlattı.

"Peki onlara burunlarının dibinde olanları, kız kardeşinizi, Serseri Prensi anlatmadınız mı" diye sordum.

"Elbette anlattım. Dediğim gibi, bunlara tesadüf deyip geçiştirdiler" diye yanıtladı.

"Öyleyse, bu kadar mı? O kadar yolculuk bunun için miydi" diye sordu ben de ustamın keyifsizliğini yansıtarak.

"Hiç de bile. Sadece daha iyi bir plana ihtiyacımız var. Pes edebileceğimiz bir durum içerisinde değiliz. Neyse bunları şimdilik bırakalım. Akşamın nasıldı? Yemek yiyebildin mi" diye sordu.

"Şey... Evet. Tavuk ekmek yapan birini buldum. Güzeldi" diye yanıtladım bir çırpıda.

"İyi iyi... Bir şey almadan önce, gözlerini dört aç. Tavuk diye, her türden kuşun etini yedirir bunlar insana. Büyük yerlerde kime güveneceğini bilemezsin. Uyanık olmakta fayda var" diye nasihat etti.

EJDER RUH 1. KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin