Ayakkabım at pisliğine girdiğinde çevremdekilere aldırmadan okkalı bir küfür patlatıverdim. Bugün bu üçüncü defa oluyordu.
"Kendini işine ver, seni sakar avanak. Bütün gün ayakkabından bok temizlemene izin veremem" diye söylendi seyis.
Yaşlı adamı bir kafa sallaması ile geçiştirdim. Son bir kaç gündür çalıştığım ahır tüm dünyam olmuştu. Serseri Prens ile yüzleşmeyi beklerken, yiğitçe çarpıştığım tek pislik ise atlarınkiydi. Keyifsiz olmamın sebebi aslında bu angarya işler değildi. Hayatım boyunca böyle işlerin insanı olmuştum. Asıl canımı sıkan şey, ustama tekrar veda etmem gerektiğiydi. Marki Darnas Kuvarsiam 'ın sahiden de bizim için planları vardı. Daha doğrusu ustam için... Bir kaç ay önce, Serseri Prens 'in merkez üs olarak kullandığı bir bölge ile ilgili istihbarat almıştı. Eşkıyalar, iş onura geldiğinde fazla cüretkar insanlar olmuyorlardı. Marki 'nin gözetiminde, oldukça teşvik edici yöntemler ile sorular sorulan bir eşkıya, aşağı yukarı bir harita çizerek bu bilgiyi sağlamıştı. Fakat bütün çalışmalarına rağmen, Marki 'nin en güvenilir adamlarından oluşan küçük ama ölümcül bir birlik, bu üssün yerini bir türlü bulamamıştı. Eşkıyanın yanlış bilgi verme ihtimali oldukça yüksekti. Fakat bunun teyit etme şansları yoktu, zira adam sorgu sırasındaki "teşvik edici" yöntemler yüzünden uzun süre hayatta kalamamıştı. Marki, istihbaratı tümden gözden çıkarmadan önce, ustamı ölümcül birliğine katmak ve bölgede son bir arama yapmak istiyordu. Bahsi geçen bölge Helheim Kayalıkları 'ydı. Bu bölgeyi derslerim sırasında sıklıkla çalışmıştım. Doğu bölgesinin çatısını oluşturuyordu. Sarp keskin kayalıklar ile bezeli bir çehresi, ve pek az su kaynağı vardı. Otlak ve sulak alanı az olduğu için yaşama elverişli değildi. Üstelik halk arasında, hem kayalığın, hem de etrafını saran koruluğun hayaletliği olduğu ile ilgili güçlü bir batıl inanç vardı. Helheim hayaletleri ile ilgili korku hikayelerini biz de yetimhanede birbirimize anlatırdık. Üstelik ustam ile bu göreve katılmak istediğimi, yararlı olabileceğimi söylediğimde talebim kesin bir dil ile reddedilmişti. Marki benim ile ilgili başka planları olduğunu söylemişti. Oysa ustam yolculuğa hazırlanırken, benim tek yaptığım lanet ahırda pislik küreklemekti. Korucu birliğinin kayıtları ne söylerse söylesin Tom Fernar benim ustamdı ve ondan ayrılmak istemiyordum. Hem de eşkıyalarla ve hayaletlerle dolu bir yere giderken... Şimdilik idam edilmekten kurtulmuştum ama On-ikiler hiç bir şekilde bana huzur vermemeye kararlı gibiydi.
Bütün gün hayvanlar ile çalışıp pestilim çıktıktan sonra odama çekilmek üzere müştemilata gidiyordum. Artık hayatım malikanenin bahçesinde geçiyor gibiydi. Sıkıcıydı, fakat tanıdık bir yanı da vardı. Bütün o vahşi hayat, orman, açık havada uyuyup, avlanmalardan sonra, sanki tekrar yetimhaneye dönmüş gibiydim. Bu akşamın tadını özellikle kaçıran unsur ise ustam ile vedalaşacak olmamdı. Bildiğim kadarıyla gün doğmadan şehir kapılarından çıkıp Helheim 'a doğru yola çıkacaktı. Müştemilattan içeri girdiğimde hiç kimse ile karşılaşmadım. Hizmetlilerin çoğu izinliydi. Binanın, malikanede çalışan hizmetlilerin yatakhanesi olarak kullanıldığını öğrenmiştim. Sadece bizim gelişimiz yüzünden, o süslü soylular bir çok hizmetkarına süresiz olarak izin vermişlerdi. Bütün bu yaşananlardan soylu sınıfının etkilendiğini bilmek de güzeldi. Varsın, bir süre boyunca etraflarında her ellerini şıklattıklarında zıplayacak bir uşak olmayı versindi . Giriş kattaki odama girdiğimde, kendimi doğruca yatağıma attım. Ustam erken vakitlerde benimle beraber odadan ayrılıyor, gece yarılarına kadar dönmüyordu. Markinin sağladığı, bölgenin en ince detaylarına kadar gösteren pahalı haritalar üzerinde çalışıp bir arama rotası çıkarmaya çalışıyordu. Fakat bu akşam erken dönüp bana zaman ayıracağına söz vermişti. Bu küçük oda içerisinde uzanmak haricinde yapabileceğim bir şey yoktu. Artık ellerimi oyalayacak ödevlerim, çalışacak haritalar, kılıç talimlerim de yoktu. Tüm akşam yalnız başıma oturup, kara kara başımıza gelenleri düşünüp duruyordum. Bu düşünme seanslarının faydası da yok değildi. Özellikle Serseri Prens davasından dışlandığımdan bu yana bütün odağımı kendi kişisel sorunuma çevirmiştim. Bir şekilde işin içinde büyülerin olduğu gizemli olaylar başıma geliyordu. Tüm Dirastya içerisinde falcılar ve sihirbazlar haricinde büyülü gücü olduğunu iddia eden kimse yoktu. Üstelik bu iddia sahiplerinin tamamının şarlatan olduğuna inanıyordum. Fakat kervanda tanıştığım sihirbaz, bana tamamıyla yanıldığımı kanıtlamıştı. Adamın gösterisini, gördüğüm detayları tekrar tekrar düşündükçe bazı sonuçlara varmıştım. Adam kesinlikle benimkine benzer güçler kullanıyordu. Aramızdaki fark, sihirbazın çok cılız bir enerjiye sahip oluşuydu. Bu yoğunluk farkının izah etmek oldukça zordu, fakat gücün yoğunluğunu hissetmek sanki doğal bir şey kadar kolaydı. Sanki benim içimde bir nehir akıyorken, adamın enerji yatağında kurumaya yüz tutmuş bir su birikintisi var gibiydi. Belki de enerjisini saklıyordu. Benim gibi kontrolünü kaybedip, gösterisini izleyen insanları öldürmek istememişti. O halde kendini nasıl kontrol ediyordu? Bu güç nereden geliyordu? Ya da tam olarak bu güç ile neler yapılabiliyordu? Kafamda onlarca soru vardı ve sihirbaz bu cevapları alabileceğim tek insandı. Her ne pahasına olursa olsun adamı bulmam gerekiyordu. Önümde küçük bir engel vardı. Etrafı muhafız dolu olan bir kalenin içinde yaşıyordum ve dışarı çıkmam kesinlikle yasaktı. Eh... İdama mahkum bir suçlu olduğumu da unutmamam lazımdı. Yine de yeterince düşünürsem, akıllıca bir plan ile bunu başarabileceğimden şüphem yoktu. Üstelik elimde plan yapmak için zamandan bol bir şey yok gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 1. KİTAP
خيال (فانتازيا)[Fantastik türde 2019 Watty ödüllü] Son ejderha, uyandığı yeni çağı tanımak için bir insan yavrusu olarak yeniden doğar... Savaşları, aşkları ve gizemleri ile Marver 'in büyülü dünyasındaki maceralarına, serinin bu ilk kitabında siz de katılın.