Kasaba meydanını askerlerden önce kuzey patikasından terk etmeye başlamıştık. Yola çıkmadan önce yeni ustam birilerine veda edip etmek istemediğimi sormuştu. Aklıma kimse gelmediği için beklemeden yola çıktık. Hava alacakaranlıktı.
"Biraz hızlansak iyi olur, çocuk. Gece ormanda ilerlemeye alışkın olduğunu sanmıyorum. Kendine başka bir çizik kazandırmanı istemeyiz" dedi korucu.
"Tabi efendim" diyerek, korucunun artan hızına ayak uydurdum.
"Adım Tom Fernar ve bana efendim demene gerek yok" dedi.
"Tamam efen.. Bay Fernar. Ben.. Sizinle tanıştığıma memnun oldum ve beni seçtiğiniz için teşekkürler" dedim.
Başını çevirip bana baktı ve gülümseyerek "Henüz bana teşekkür etme. Resmi olarak hala çırağım değilsin. Fakat bunu yarın konuşacağız. Şimdilik enerjimizi geceyi geçireceğimiz yere gitmekle harcayalım" dedi.
Koşar adım hızla kuzey yolunu takip etmiş, daha sonra Topal Mabel çiftliğine sapan patika yerine, sola doğru kıvrılan ve kral yoluna çıkanı seçmiştik. Bu yolu daha önce kullanmamıştım. Köye mallarını getiren tüccarlar hep bu yoldan gelirlerdi. Yolu on beş dakika kadar izledikten sonra, hiç bir işarete sahip olmayan bir yerden ağaçlarına arasına, ormanın içerisine daldık.
Bizi karşılayan ilk ağaçların başında durup benimle göz göze geldi ve "Hemen arkamdan gel ve bastığım yerlere basarak ilerlemeye çalış Marver" dedi ustam ciddiyetle.
Başımı salladım. Söylediğini yapabilmek için dikkatimi adımlarıma verdim. Boyum ustamın göğüs hizasına ancak geliyordu ve haliyle onun adımları daha uzundu. Adımlarımızı eşleştirebilmek için yer yer bir parça sıçrayarak ilerlemem gerekiyordu. Kendimi, hunharca kovaladığım tavşan gibi hissetmiştim. Biraz daha sarsak bir tavşan. On dakika kadar da orman içerisinde yol aldıktan sonra, ağaçların açıklık yaptığı bir alana geldik. Ustam vakit kaybetmeden, daha önce odun istiflenip hazırlanmış kap ateşinin başına çömeldi. Ustamın omuzlarında onu ilk gördüğüm yay ve sırtında ok sadağı yoktu. Bunun yerine yeşil ceketinin üstünde, boynuna asılı deri bir heybe vardı. Elini heybenin içerisine sokup metale benzeyen bir çubuk çıkardı. Daha sonra belinden çıkardığı bıçak ile metali sürterek kuru çalıya benzer bir avuç otun üzerine kıvılcım düşürerek üfledi. Hemen alev alan yığını kamp ateşinin içine koyarak bir kaç defa daha üfledi. Vakit gece olmuştu. Kamp ateşi hoş kırmızı bir ışıkla etrafını aydınlattı. Ateşin yakınına çektiği bir taşın üzerine oturdu. Hala ayakta ona bakıyordum.
"Ee, davet mi bekliyorsun çocuk. Otur bakalım" diyerek karşısındaki zemini gösterdi.
Bir an dalıp onu seyredişimden utanıp, panik halinde hareket geçip kendimi küt diye karşısına bıraktım. Her şey çok hızlı olmuştu. Güne bir yetimhane çocuğu olarak başlamıştım, zanaatkar olma hayalleri kurarken, asker olabileceğimi öğrenmiştim ki, kendimi burada, ormanın ortasında buldum.
"Küçük kampımızı nasıl buldun?" diye sordu etrafına şöylece bakınarak.
"Güzel. Daha önce hiç kamp kurmamıştım" dedim.
"Etrafına bakıp, bana neler gördüğünü söyle" dedi sakince.
Başımı her iki yana da çevirerek, ona gördüğüm şeyleri söyledim "Ateş, şu ağacın altında bir sırt çantası var, yanında yay ve sadak"
"Pekala çocuk. Gözlerin eşyaları seçebiliyor ama ben gözlerinin keskinliğini sınamıyorum. Kampımıza bak, ne görüyorsun? Sence onu nereden buraya kurdum. Bana çevren ile ilgili gördüklerini söylemeni istiyorum" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 1. KİTAP
Fantasia[Fantastik türde 2019 Watty ödüllü] Son ejderha, uyandığı yeni çağı tanımak için bir insan yavrusu olarak yeniden doğar... Savaşları, aşkları ve gizemleri ile Marver 'in büyülü dünyasındaki maceralarına, serinin bu ilk kitabında siz de katılın.