1.bölüm

1.1K 44 17
                                    

Ezgi Gör ve Burak Dakak'ı nasıl bir hikayede görmek isterdiniz sorusuna yanıt arıyorken Arhas fandom ben kendimce bir cevap bırakmak istedim bloga. Masalsı uyumu olan Ezgi ve Burak'ın bir gün, bir yerde yeniden biraraya geleceğini veya getirileceğini umuyorum. Bu biraraya gelmede yine umuyorum ki kendileri üzerine kurulan bir hikayenin tarafı olacaklar. İşte bu taraflık bence nasıl olsa güzel olurdu, onu anlatmaya çalışacağım küçük de olsa bir hikayecikle. Keyifle okumanız dileğiyle Arhas fandom. Bu arada zihninizde canlandırma güçlüğü olmasın diye Hasan ve Artemis isimlerini kullanmayı tercih ettim ama karakterler tamamen dizideki yapının dışındadır. Yani okuyacağınız hikayecik isimler dışında tamamen farklı bir evren. Şimdiden keyifli okumalar: )

........

                                                           "Dokunamazsın Bana"

Genç adam babasıyla ettiği kavgadan sonra kendisini sokağa atmıştı. Yine ,yeniden, aynı konuda sayısını hatırlayamadığı kavgalardan biriydi yaşadıkları. Ancak Hasan artık bıkmıştı. Babasına kendisini anlatamamaktan, kendi hayalleriyle babasının planları arasında sıkışmanın verdiği yükten yorulmuştu. Bu yüzden ilk kez kapıyı çarpıp odasına kapanmak yerine gecenin bu saatinde sokak kapısını vurmuş dışarı çıkmıştı. Ne annesinin gözyaşlarını ne de abisinin nasihatlerini dinleyecek haldeydi. Yürüdü Hasan evinin bulunduğu sokağı geride bıraktı önce. Sonra çocukluğunun ev sahibi mahalleyi. Ellerini cebine soktu. Gecenin sonbahar ayazını hesaplamamıştı öfkeyle evden çıkarken. Ceket bile giymemişti. Annesinin dediği gibi ilk elleri ve burnu üşümüştü. Aldırmadı. İçindeki öfkeye tutundu. Yürümeye devam etti. Mahalleden de uzaklaştı. Yürüdü , yürüdü. O kadar kızgındı ki. Amacı yoktu. Nereye gideceğini bilmiyordu. Sadece kafasının içindeki bağırtıdan uzaklaşmaktı derdi. Durdu. Saatine baktığı an anladı iki saattir yürüdüğünü. Ayakları acıyordu. Bir an durdu. Annesi kesin delirmişti. Hayret telefonla aramamıştı. Sonra hatırladı şarja taktığı telefonunu da evde bıraktığını. Önce annesini aramayı düşündü sonra vazgeçti. "Biraz merak etsin. Ölmez ya!" dedi. Elini arka cebine attı. Cüzdanını evde bırakmadığını anlamanın iç huzurunu duydu bir anda. En azından aç kalmayacaktı ya da eve dönmek isterse taksiye filan binebilirdi. Dönmek istiyor muydu? Hayır. Hasan yürüdü. "Yakınlarda bir park olacaktı."diye düşünüyordu bir taraftan. Okula giderken görmüştü. Üşüyordu. Aldırmadı. En fazla ne olabilirdi? Hasta olurdu, ki bu Hasan'ın umrunda bile değildi. Bugünkü kavgada açılan kaşının umrunda olmaması gibi. Kaşı aklına gelince elini revirdeki hemşirenin attığı dikişe uzattı. Hala çok acıyordu. Gülümsedi. "Peki Cem'in kırılan burnu ne kadar acıyordu?" Kuşkusuz Hasan'dan daha çok acı çekiyordu şu an. Cem'le kavga neden çıkmıştı? Hasan hatırlamıyordu bile. Cem'le ilk kavgaları Buse yüzünden çıkmıştı ama bugünkü olay Buse ile ilgili bile değildi. Aralarındaki kavga Buse ile ilgili olmaktan çıkmış garip bir üstünlük mücadelesine dönüşmüştü. Sonunda parkı gördü Hasan. Adımlarını hızlandırdı. Eylül aynının sonlarındaydı şehir. Parkta insanlar vardı hala. Saat de çok geç olmadığından belki boş bir bank bulmak için bakındı biraz. Sonunda biraz ilerdeki yaşlı çınarın altındaki bankı gördü. Gitti ve oturdu. Oturur oturmaz da ne kadar yorulduğunu fark etti Hasan. Derin bir soluk aldı. Bıkmış ruhunu bırakır gibi bıraktı sonra tuttuğu nefesini. Geriye doğru yaslandı ve gözlerini kapattı. Derin bir soluk daha aldı.

-Pardon biraz toparlanırsan ben de oturmak istiyorum.


Hasan irkilerek açtı gözlerini. Karşısında kendisine bakan kızıl kıvırcık saçlı kıza baktı:

-Anlamadım, dedi.

Kız omuzlarını kaldırdı ve Hasan'ın bacağını işaret ederek:

-Anlamanı beklemiyorum zaten. Bacaklarını diyorum ,toparlarsan eğer ben de oturabilirim. Küçük ağa gibi yayılmışsın koca banka.

TAMAMLANMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin