Bölüm 8

3.9K 217 28
                                    

Birkaç gündür bölüm yazamamıştım sevgili okurlarım. Bu yüzden bugün iki bölüm yayımlayacağım. Umarım hikayeyi beğenmiyorsunuzdur. Bayadır bölümlere böyle sohbet havasında yazı yazmıyordum. Özlemişim!

"Neden son iki haftadır her öğlen yemeğini beraber ve farklı yerlerde yemek zorundayız Şebnem? Ya da neden iş yerimden bu kadar uzakta yemek zorundayız? Hayır gelmek ve gitmek ayrı dert ama yetişmek için yemeği hızla yemeye çalışmak apayrı dert. Senin yüzünden hazımsızlık çekiyorum." Söylenen Gizem'e, Bade de katıldı. "Peki beni neden sürüklüyorsun Şebnem? Senin yüzünden iki haftadır Farukla öğle yemeği yiyemedim hiç!" 

Faruk'un ismini duymasıyla yüzünü ekşitti Şebnem. "Öyk! Anma şu adamın adını yanımda demedim mi sana?!" Bade inatla dikleştirdi burnumu. "Şu adam dediğin kişi benim sevgilim! Sence de adını anmam normal değil mi?" 

"Pabucumun sevgilisi!" 

Bade parmağıyla dürttü Şebnem'i. "Kızım kaç yıldır onunla alıp veremediğin ne senin? Sevemedin gitti çocuğu. Valla üzülüyorum ya!" 

Şebnem durdu. Elini çenesine dayayarak düşünmeye başladı. "Nedenim yokmuş! Sevmiyorum. İçim ısınamadı ona. Bak Gizem'inkine! Görür görmez enişte dedim adama. Ama-"

"Ne benimkisi ya! Hala mı Karahan?!" 

İsyanla sözünü kesen Gizem'e ters bakış attı Şebnem. "Lütfen sözümü kesme. Ne diyeceğimi unuttum." Gizem o sıra homurdanıyordu. "Ne dedin sen? İnşallah küfür etmedin bana! Çok ayıp. Cık cık! Yakışıyor mu senin gibi terbiyeli kıza. Şu köşede utan lütfen. Ricalar ediyorum. Hadi." Gizem'in homurtu yerine net bir şekilde küfür ettiğini duyunca şok olmuşcasına ağzını kocaman açıp onu ayıpladı. Gizem ise gözlerini devirmekle yetindi. Aralarında en çok küfreden Şebnemken böyle davranması ne kadar da ironikti! 

Şebnem, Bade'ye doğru döndü. "Ne diyordum benim çikolatalı kurabiyem? Hah! Hatırladım. Ama Faruk'ta yok enişte tipi. Onda... ıhm... görümce tipi var. Sinsi olanından. Kardeşi elinden alındığını sanıp geline kinlenen görümce tipi var. Kesinlikle!"

"O ne alaka Şebnem?" diye söylendi Bade. "Ya kızım siz üç yıldır berabersiniz. Ben senle... ıhm... üç.. dört... oradan bir, şuradan iki..." Şebnem parmaklarıyla saymaya çalışıyordu, beceremeyince başka yol deneme kararı aldı. "Biz şimdi yirmi yedi yaşındaysak, o zaman on sekiz olsak.... çıktı, topladı falanlar filanlar... Toplam dokuz yıldır arkadaşız. DOKUZ! Çocuk ne zaman beni görse tüm dikkatini kendine çekmeye çalışıyor. Valla beni de kötülüyordur ha o sana. Sanki çocuğun elinden alacağız seni. Hayır, kadınlardan hoşlansam neyse de! Aptal herif!" 

"Duygularınız karşılıklı sanırım o zaman." dedi kısık sesle Gizem. Şebnem öfkeyle döndü ona. "Sen gene hiç konuşma pis cadı! Bir adama ilk defa canı gönülden enişte dedim, adamı kaçırdın!" 

"Ay görende yıllardır tanıyorsun onu sanır. Alt tarafı kapıda gördün on saniye!" 

Şebnem ellerini kavuşturup hülyalara dalar gibi baktı gökyüzüne. "On saniye bile yetti onun eniştem olacağını anlamaya. Ah canım eniştem! Kim bilir nerededir şimdi? Hangi kız onun peşinde koşuyordur? Kimler enişte diyordur ona! Yıkarım ortalığı! Benim eniştem o! Çabuk koşun, koşun. Kimse kapmadan bulalım şunu." derken iki kızında bileğini yakalamış çekiştiriyordu. Gizem aniden duraksadı. Kolunu Şebnem'den kurtardı. Gözleri alev saçıyordu.

"Senin bizi deli danalar gibi oradan buraya sürükleme nedenin onunla herhangi bir yerde karşılaşabilme ihtimalimiz mi?" Eğer gözler yardımıyla biri öldürülebilseydi Şebnem şu an ölmüş olurdu. Gizem çok öfkelenmişti. 

"Hiçte bakma öyle. Sen dedin. Sen söyledin." dedi Şebnem çocuksu bir sesle. "Ne dedim ben?!" kükremişti Gizem adeta. Şebnem bir adım gerileme gereği duydu. "İki hafta önce dedin. Tekrar karşılaşırsak dedin. Şans veririm dedin." Sesi başka bir yerinden çıkıyor gibiydi. Şebnem uçuk biri olabilirdi ama Gizem'e ne zaman bulaşmaması gerektiğini bilecek kadar da akıllıydı.

"Bu işi sana değilde kadere bıraktım diye hatırlıyorum nedense! Seni küçük şeytan!" Şebnem tehlikeyi sezerek birkaç adım daha geriledi. "Sadece bir enişte istemiştim!" derken sesi çocuksu çıkıyordu. Gizem'in ona doğru bir adım attığını gördüğü an çığlık atarak koşmak için arkasını döndü ama çarptığı sert engelle beraber geriledi. 

"Ya bu elektrik direğinin ne işi var burada?" derken alnını ovalıyordu. Gözlerini acıdan yummuştu.

"Elektrik direği mi?" diyen tok sesle beraber gözleri açıldı. Baktığı yönden gelen yoğun güneş ışığı yüzünden önünde konuşanı net göremiyordu. Çarptığı sert cisim yön değiştirerek güneşi engelledi ve böylece çarptığı cismin bir elektrik direği değil uzun boylu, kocaman bir adam olduğunu gördü. Öfkeyle soludu.

"Bu kaslar için ne kadar zamanını harcadın spor salonlarında? Ne biçim göğüs kasıdır bu ya? Alnım yarıldı!" 

"Çok uzun." dedi elektrik direği. "Belli!" diye söylendi genç kız. Adamın boyu yüzünden kendini kısa hissetmişti. Bu duyguya pekte alışık olduğu söylenemezdi. Biraz sinirlendirmişti bu durum onu. Ellerini göğsünde tehditkar bir şekilde birleştirdi. İnatla burnunu da havaya kaldırarak gözlerini gözlerine dikti. Birkaç saniye kalakaldı. Ne de güzel gözleri varmış  diye geçirdi içinden. Simsiyah gözler onu karanlığa davet edermiş gibi bakıyordu. Ya da sadece ona öyle gelmişti. Sonra aniden dikkatinin dağıldığını fark ederek az önceki öfkesine odaklandı.

"Madem elektrik direği değilsiniz, en azından çarptığınız için özür dileyebilirsiniz. Değil mi?" Adam kızın cesareti ve yüzsüzlüğü karşısında şaşkınlıkla tek kaşını kaldırdı. "Bana çarpan sizsiniz hanımefendi. Arkanızı döndünüz ve koşarak bana çarptınız!" 

Şebnem inanamayarak kendini işaret etti. "Ben mi? Arkamın dönük olduğunu siz söylediniz. Döner dönmez size çarptım. Nereden bilebilirdim sizin orada olacağınızı?" Omuz silkti genç adam. "Koşmaya çalışmayarak işe başlayabilirsiniz. Koşmaması gereken biri olduğunuz belli."

Şebnem'in etkilenen halinden eser kalmamıştı işte o an. Sinirlerini dizginlemeye çalıştıkça adam adeta ona çanak tutuyordu. Üzerine atlayıp onu boğma planları kurarken iki arkadaşı durumu kavrayıp hemen iki tarafından kollarına girdiler. 

"Özür dileriz." derken Şebnem'i çekelemeye çalışıyorlardı. Şebnem ise ikisi arasında debelenip duruyordu. "Ne diye özür dilediniz! O hatalıydı. Elektrik direği gibi durmuş arkamda! Alnımda acıyor zaten! Keşke burnuna da kafa atsaydım da boşuna acımasaydı alnım! Hala geç değil! Bırakın beni!" derken adam arkasından bakakaldı kız grubunun. Ne deli bir kadın! diye geçirdi aklında içi titrerken. "Allah böylesini benden uzak tutsun. Yabani kadın!"

Zor Kadın (Zoraki Evlilik 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin