7
Sayende Soluklanayım.
Geceler, ruhuma devriliyor. Göğsündeki yıldızlara bulanıyor tenim. Işığımı gören olmuyor ve sönüyorum öle öle.
Şifâ, ruhumun tek merhemi, cümleleriyle beni sakinleştiriyor, evine geliyoruz. Sessiz odalarda sadece onun sesini işitmek sevindiriyor, sevinmeyi onunla tadan kalbimi.
Koltukta oturan benim yanıma geliyor. Kolunu omzuma dolayıp beni göğsüne çekiyor. "Güzel gözlüm, benim nöbetim var. Sen uyu, dinlen. Uyanınca yanı başında olacağım."
Gidecek olması boşluğa yuvarlanmış hissi veriyor lakin onun işi bu. Başımı sağa dönderip yüzümü yüzüyle buluşturuyorum.
"Peki." diyorum, onun evinde onsuz uyumak hoşuma gitmese de.Masanın üzerine bıraktığı poşetten ilaçları çıkarıyor, sürahiden bardağa su aktarıyor. İçmem gerekenleri avucuma bırakıp gözlerimin içine bakıyor orman gözleri.
Tek tek küçük kapsülleri yuttuktan sonra birlikte yatak odasına gidiyoruz. Beni yatırıp gidecek, tüm gece yanımda olmayacak.
Hüzün, ruhumun kuytu yerine ağlarını örüyor. Yokluğu o ağlarda cirit atıyor.
Başıma bir buse konduruyor. "İyi uykular." diyor.
Sonra halsizliğin beni uykunun içine çekmesi aniden gerçekleşiyor.
Bal rengi irislerimi araladığımda yatağın diğer yanının hâlâ boş olduğunu görüyorum. Hoşuma giden bir şey değil lakin olması gerekenin bu olduğumu bilincindeyim.
Kalkıp aklıma geliveren düşünceyi gerçekleştirmek adına mutfağa yürüyorum. Şifâ gelene kadar kahvaltı hazırlayabilirim, diyorum. Sofrayı kuruyor evde olanlarla yapabildiğim kadar yemek yapıyorum. Tam her şeyi hazırladığım anda dış kapının açılma sesi, yüreğimde yankılanıyor.
Az sonra mutfağın kapısında görünen yorgun yeşiller, bala banmış irislerime takıldığında gülümsüyoruz aynı anda.
"Hoş geldin,"deyip yanına yürüyorum. Yanağına uzanıp kirli sakallarına dudaklarımı bastırırken hayatı çok normal bir çift gibi, yaşamanın tadını çıkarıyor bir halimiz var.
"Hoş buldum," Dolgun dudaklarını saçlarıma dokunduruyor. "Yormasaydın kendini güzelim, yerdik bir yere gidip."
"Sana yaptığım hiçbir şey beni yormaz ki." Kollarımı beline sarıyorum. O da kapıya dayadığı elini omzumdan saçlarımla buluşturuyor.
Gelmesinin huzuruyla birlikte kahvaltımızı yapıyoruz.
Kötülükler çok uzağımızda.
Yalnız biz varız.
Ben masanın üzerini toplarken Şifâ oturma odasına gidiyor. Epey yormuşlar onu. Hemen işimi halledip yanına koşuyorum. Koltukta otururken önünden geçeceğim esnada kolumdan tutup kucağına çekiyor.
İçimdeki zemheri, yaza dönüyor. Nefeslerim sıklaşıyor. Boynumu dönderiyorum gözlerine gözlerimi ilikliyorum.
Burnunu boyun girintime girdiriyor, iki yürek bir bedende atıyor. "Nâme'm," İsmimi söylemek en çok ona yakışıyor. Saçından yükselen ferah kokuyu çekiyorum içime. Kulağına yanaşıyorum. "Şifâ'm,"
Sıcak nefesi boynumda bir yangın başlatıyor, kalbime ulaşıyor, sonra bedenim alev alıyor. Elini bacağıma indiriyor. Dokunduğu tenimde güller açıyor. " Sen hasta olma, ben sana hasta olurum." diyor. Boynuma kondurduğu öpücüğü gerdanıma taşıyor, oradan çeneme, ardından asıl yerinin kıyısında duraklıyor. " Şifâ'm yanımda olduktan sonra, hastalığın hiç şansı yok üzerimde." diyorum dudaklarımı fazla oynatamazken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Koynunda Yaktım Ağıtlarımı
Short Story|TAMAMLANDI.| Kadının kanatlarında taşıdığı kül, adamın kabri andıran göğsünde alevlendi. O günden sonra ruhları ebediyen birbirlerine öldü. ©Gecenin Koynunda Yaktım Ağıtlarımı isimli ilk ve tek kitaptır. (Ç)Alınması dâhilinde, yasal işlem başlatıla...