5, Yıldızları Söndürür Güzelliğin.

285 26 6
                                    

5

Yıldızları Söndürür Güzelliğin.

Yolcu ediliyor gül tohumları, artık bir bahar gelmeyeceğini söylüyor toprak. Bir kez daha umutla açamayacaklarını duyan tohumlar, hissediyorlar, sanki cehennemi avuçluyorlar.

Son defa gömülüyorlar toprağa, daha doğmamak üzere.

Ve, bahar hiç gelmez oluyor.

Anne, diyorum. O gül kokun hiç gelmiyor. Sâhi anne, gerçekten bitti mi baharlar, neden gelmiyorsun bana?

Gözümden bir yaş daha indiğinde ayağa kaldırıyor sevgilim beni. Sığınmayı en çok sevdiğim, yuvam bildiğim sinesine çekiyor bedenimi. Yanaklarımdaki tuzlu yaşlara bir bir dudaklarını bastırıyor.

"Sevgilim, bir gün kavuşacağız ona. Ağlama, söz veriyorum beraber gideceğiz yanına. " Yanaklarıma ellerini çıkarıyor, güzel dudakları yanağıma değerken yeniden aralanıyor. " Bilirsin, ben sana verdiğim sözleri hep tutarım."

Sesimi çıkarmadan başımı sallıyorum. Bilirim, tutar sözlerini.

Birbirine sarılı bedenlerimizi çıkarıyor mezarlığın ölüm kokan sessizliğinden. Yavaşça arabaya bindiriyor beni, ardından kendisi biniyor. Sakince sürmeye başlıyor. Nereye gittiğimizi bilmiyorum, bunun için bir soru bile sormuyorum. Zira o biliyor ki ben, onunla her yere giderim.

Mezarlıktan ayrılalı tahminen yarım saat olduktan sonra araba sahilde duruyor. Yanımda duran, adı gibi ruhuma şifa getiren adama bakıyorum. O da yüzünde tebessümle karşılık veriyor bakışıma. Elini uzatıp yanağımı okşuyor sevdiğim teniyle. "İn haydi, güzelliğim."

Saçlarımı, elimle kulağımın ardına sıkıştırıyor, arabasından iniyorum. Eş zamanlı olarak Şifâ'da iniyor.

Arabanın önünden dolanarak yanıma geliyor, parmaklarını parmaklarıma kenetleyip bedenlerimizi ileri doğru çekiştiriyor.

Gülümseyerek ayak uyduruyorum hareketlerine. Gittikçe sahildeki kayıklara yaklaşıyoruz.

O an anlıyorum burada ne aradığımızı.

Mavi suyun üzerinde narince sallanan beyaz bir kayığa biniyoruz, ilk kez biniyor oluşumdan hem korku var oluyor içimde hem de heyecan.

Şifâ Makber, bir kez daha güzel bir anı bırakıyor ömrüme.

Kayık sallanmayı bırakıp bir dengede kalınca Şifâ, kuvvetli kollarıyla kayığın küreklerini çekmeye başlıyor. Kolları her kalkıp indiğinde biraz daha denizin içine giriyor. Çarşaf gibi denizin ortasında kalıyoruz. Kürekleri çekmeyi bırakıp ayaklanıyor. Bir yandan da elini bana uzatıyor. Şüphesiz tutuyorum elini.

Beni ayağa kaldırdığında kayığa bindiğimizde hiç fark etmediğim oltayı elimi bırakmadan eğilip alıyor, bedenimi kollarının arasına çekerken sırtımı göğsüne yaslıyor. Oltayı birleşik ellerimizin arasına sabitleyip kollarımızı geriye savurarak denize bırakıyor.

Hiç konuşmuyoruz, deniz bizi misafir ederken. Sadece yüreklerimiz birbirine daha da tutunuyor.

Göğsünün sıcaklığı kürek kemiklerime vuruyor, o beni izlerken ben ufukta görünen çocukluğumu izliyorum. Annem ellerimden tutmuş ayaklarımı yerden kesiyor. Gülüyoruz ikimiz de. Elimi uzatıp dokunmaya çalışıyorum lakin bu imkansız oluyor. Ufuğa hiçbir zaman ulaşamıyoruz. Yerle gök hiç birleşmiyor.

Gecenin Koynunda Yaktım AğıtlarımıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin