8, Ölümü Savuran Nefesler.

201 22 4
                                    

8

Ölümü Savuran Nefesler.

Her bir kirpiğinde can buluyor, hayallerim. Güzel dudaklarına takılıyor, nefeslerim.

Tükeniyoruz, gün güneşi yitirdikçe birbirimize yeniden vuruluyoruz. Sevdâmız bizi hiç bırakmayan bir pranga oluyor yüreklerimize.

Pamuk şekerimi elimde sallayarak yürüyorum, sağ elim sol eline sarılı. Nabızlarımız bir atıyor. Kısa saçlarım pazularına yayılıyor. Gözlerim yutkundukça inip çıkan adem elmasına değiyor. Sokak ortasında onu öpmemek için kendimi zor tutuyorum. Başımı yasladığım kolundan kaldırıp elimdeki pamuk şekerin poşetini açmaya çalışıyorum. Poşeti sabit tutan beyaz klipsi çıkarıyor parmaklarım, en son poşeti çıkarıp yürürken yanından geçtiğimiz çöp tenekesine bırakıyorum. Pembe, yumuşak dokudan bir parça koparıp sevgilimin dudaklarına uzatıyorum. Dudaklarının pembeliği, elimde tuttuğum şekerden daha güzel.

İlk önce dudaklarına yasladığım pamuk şekere bakıyor yeşilleri sonra amber gözlerime. Gülümseyerek dudaklarını aralıyor, ağzına şekeri bırakacağım zaman parmaklarıma da yumuşakça dişlerini geçiriyor. Kıkırdayarak çekmeye çalışıyorum parmaklarımı. Mâmâfif tenimi bırakıyor, elimi tutup ısırdığı parmaklarıma öpücük konduruyor. "Narin sevgilim benim. Parmaklarının tadı, şekerden daha güzel." Muzip bakışlarını gözlerime dikiyor, utandıracağını bildiğimden hemen kaçırıyorum gözlerimi.

Sesinin güzelliği ile gülüyor, kolunu boynuma dolandırıp saçlarıma bir buse armağan ediyor.

Yürümeye devam ediyoruz, havanın serinliği tenimizi üşütecek kadar yok. Sahil yürüyüşümüz bitmeye yakın kötü bir sezgi yüreğimi dolduruyor. Birilerinin bakışı üzerimizde, hissediyorum. Kapıldığım kötü gidişe beraber Şifâ'nın kolunun altına daha çok sokuluyorum.

Biz, ilerlemeye devam ettiğimizde hâlen peşimi bırakmayan güdüyle gözlerimi etrafımızda gezdiriyorum. Ön tarafımızda bir şey fark edemiyorum lakin boynumu arkaya çevirdiğimde iki tane iri cüsseli adamın arkamızdan yürüdüğünü fark ediyorum. Kendi kendime paranoya olduğunu düşünüyorum ama rahat edemiyorum. Şifâ gerginliğimin farkına varıyor. "Ne oldu Nâme'm? Kaç dakikadır etrafında bir şey arıyorsun hem de tedirginlikle titriyorsun." Titrediğimin o söyleyene kadar anlamıyorum. Omuzlarımı silkiyorum, güzel günümüzü bozmamak adına. " Yok ki bir şeyim, sevgilim." Kaşlarını yukarıya kavislendirdi. Hareketlerim her şeyimi hisseden adamımı da telaşlandırıyor. " Emin misin güzelim, yorgun bakıyor gözlerin. Evimize gidelim ister misin?" Yüreğimdeki sıkışmanın geçmesi dileğiyle kabul ediyorum eve gitmeye. Yürürken daha da çekiyor bedenimi bedenine bu kez.

Yorgun gözlerimi gördüğünden bedenimin yükünü kendi üzerine yüklüyor. Orman gözlü sevdiğimin tabiriyle evimizin sokağına, parka giderken geçtiğimiz yolları yine geçerek geliyoruz. Ama içimi bir ipi kemirir gibi kemiren hisler rahat bırakmak bilmiyor. Ardımı yeniden döndüğümde bu defa yanılmadığımı anlıyorum. Takip edildiğimizi Şifâ'ya söylersem onun dönüp arkamızda geleduran adamlara hesap soracağına dair hiçbir şüphem olmuyor. O adamların Şifâ'ya zarar vermesinden korkarak sesimi çıkarmıyorum.

Sokağı bitirip, evimize giriyoruz. Şifâ dış kapıyı açıp bana yol veriyor, ben de yavaşça sokağa bakan pencereye ilerleyip perdeyi korkarak aralıyorum.

Sevgilim yanıma gelip kollarını belime sardığında az önceki yaşadığım korkuyla kollarının arasında sıçrıyorum.

Güzel yüreklim, çehresini kasarak gözlerime bakıyor. Yeşilleri endişe kaplı.

Gecenin Koynunda Yaktım AğıtlarımıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin