5. Bölüm: Hayata Gülümse

2.2K 91 17
                                    

Selamlar efendim ✋🏼

Yeni bölümü buraya bırakıyorum ve yorumlarınızı merakla bekliyorum.

Keyifli okumalar 🌼

Odaya girdiğinden beri pür dikkat olanları dinleyen Güneş, kapının kapandığını duyar duymaz bir saattir aralıksız uyuyan Nil'i kontrol etti ve odadan çıktı. "Eğer huysuzlanırsa tişörtümü yanına koy, uyur,"diyerek onu sıkıca tembih eden Tülay, aynı zamanda bu bebeği bu kadar uslu yetiştiren kadındı ve bu gece Nil onsuz uyumak zorunda kalacaktı. Güneş bu gerçeği düşündükçe küçük bebeğe acıyor, ağlama hissi ile dolup taşıyordu.

Tek ağlamak isteyen Güneş değildi. Çetin Bey on yıllık karısı kapıyı çekip çıktıktan sonra tutmaya çalıştığı gözyaşlarını serbest bırakmış, derin iç çekişlerle ağlamaya başlamıştı. Güneş, bebek odasından çıktığında duyduğu iç çekiş sesleriyle salona doğru yürüdü. İçinde bir korku, kalbinde anlamsız bir çarpıntı vardı. Sanki o, Çetin Bey'den etkilendiği için bütün bunlar olmuş gibi hissediyordu. Lakin kısa süren bu suçluluk duygusunun bittiği yer koltukta oturmuş, ağlayan Çetin Bey'i görmesiyle son bulmuştu.

Yıllar önce bir şarkıda dinlemişti. Erkekler ağlamazmış, öyle diyordu. Güneş bu cümleyi yalanlayacak kimseyi görmemişti. Bir erkeğin ağladığını görmek bir yana, duygulandığına bile şahit olmamıştı genç kadın. Oysa şimdi koltuğa sinmiş, için için ağlayan adamın acısı öylesine tanıdık bir acıydı ki onun için kendi gözlerinin de dolduğunu hissetti. Sevgi bu kadar basit olabilir mi, diye soruyordu kendine. Ağlamanın cinsiyeti olmadığı gibi, aldatmanın da bir cinsiyeti olmadığını o an öğrendi. Lakin bu gerçeği kaldırabilecek kadar güçlü değildi. Girişteki portmantoda asılı duran hırkasını, çantasını aldı ve çıkıp gitmeye yeltendi. Ama bunun ne kadar doğru olduğunu bilmediği için kapıdan dönüp Çetin Bey'i o ana kadar izlemiyormuş gibi "Ben çıkıyorum, Çetin Bey,"dedi sakin bir sesle.

Çetin, Güneş'in sesiyle afallayarak kendine gelmişti. Acısının öyle derinlerindeydi ki içerde uyuyan kızının somutluğunu ve bir de bakıcı kızı çoktan unutmuştu. Olduğu duruma küfürler ederek ayaklandı ve gözlerini kurutma ihtiyacı duymadan, yıkılmış bir ifadeyle "Tamam,"dedi. Sesi biraz boğuktu, aslında bakılırsa Güneş onun sarhoş gibi göründüğünü düşünmüştü.

"Yarın,"diyebildi adam zorlukla, bakıcı kız kapıdan çıkarken. Öğlene kadar Nil'e bakacak karısının artık olmadığının bilincindeydi. "Erken gelebilir misin? Tülay yok, ben de erken çıkmalıyım."

Eskiden olsa "Hah! Geç kalkıyorum diye başladım bu işe,"diye söylenir, belki o anda istifa ederdi. Fakat Güneş, o an bunu düşünmedi bile. Anlayışla kafasını salladı ve mesai saatinden önce orada olacağını söyleyerek evden ayrıldı. Kalıp Nil'e göz kulak olacak veya Çetin Bey'e teselli verecek kişi o değildi. O sadece eve gitmeli ve bugünü bir an önce bitirmeliydi.

****
"Oha, görüyor musun kadını?Resmen aldatmış dağ gibi adamı!"

Sevim elini daldırdığı çekirdek tabağından bir avuç daha alırken hayretler içinde duyduklarını yorumluyordu. Güneş eve dönerken içinin ne kadar daraldığını fark edince hemen arkadaşını aramış ve bu gece yanına gelip gelemeyeceğini sormuştu. Uzun zamandır bir araya gelemiyorlardı. Sevim de bu yüzden hemen kabul etmiş, Güneş eve girdikten yarım saat sonra gelmişti.

"Ama çok kötü görünüyordu, Sevim. O haline üzüldüm. Dağ gibi adam diyorsun ama Çetin Bey dağsa Tülay Hanım sıradağ... Öyle diyeyim sana."

Çekirdeklerin peşi sıra çıkardığı gürültülü ses odayı doldururken, Güneş derince bir iç çekti. Kendini anlattığından kötü hissettiğini en yakın arkadaşına bile anlatamadığına hayret ediyordu. Korkuyordu, Çetin Bey'i, Tarık'a benzettiğini ve etkilendiğini açıklamaya korkuyordu. Bu yüzden sessiz kalmıştı. Sevim ise olayın ne kadar acayip olduğunu söylemekten başka bir şey yapmıyordu. Açıkçası Güneş bu bir araya gelişin bir işe yaramadığını düşünmeye başlamıştı. Ayrıca sabah erkenden işe gideceğini de daha kimseye söylememişti.

KALBENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin