Ertesi Gün
"Oy babaannesinin güzeli! Canım benim, bakayım sana, kocaman olmuşsun sen!"
Önceki akşam Sadullah Bey ve Nevra Hanım yol yorgunu oldukları için yemekten sonra hemen uyumuşlardı ve Nil'i görememişlerdi. Güneş, akşam boyu uyuyan Nil'i tüm gece uyumayacağını bildiği için yatak odasına götürüp gürültü çıkmamasını ve kayınvalidesinin rahatsız olmamasını istese de Nil, sabaha kadar Çetin'e ve ona işkence etmiş, bir türlü uyumalarına izin vermemişti. Güneş yarım yamalak bir uykuyla kıvranıp durduktan sonra gözlerini ilk açtığındaki saati görünce panikle yataktan fırlayıp üzerine uygun bir şeyler geçirdikten sonra mutfağa koştuğunda tahmin ettiği manzarayla karşılaştı. Çoktan uyanan Nevra Hanım ve Sadullah Bey kendilerine kahvaltı hazırlamış, karşılıklı oturuyorlardı. Her ne kadar Çetin, o, aşağı inmek için acele ederken"Sorun değil, onlar yabancı değiller. Her şeyin yerini biliyorlar!"dese de Güneş, hanesine yazılan her eksi puanın ona geri döneceğini biliyordu. Tabii onun ardından kucağında Nil'le beraber aşağı inen Çetin oldukça rahattı. Ne de olsa 'istenmeyen' sıfatında olan kendisi değildi.
"Anneciğim, maşallah siz de kendinize iyi bakıyorsunuz, babam kilo almış. Son gördüğümde daha zayıftı," dedi Çetin, çayından bir yudum alırken. Nevra Hanım'ın İzmir'den getirdiği zeytin ve tulum peynirden iştahla yiyordu. Güneş de onlara eşlik edebilmek için tabağına birkaç kahvaltılık almıştı ama sabah sabah midesi hiçbirini kabul etmiyordu. Yine de kalkıp kendine klasik meyve-süt ikilisinden hazırlamak istemiyordu. Kendince 'uyumlu' olmaya çalışıyordu.
"E şekeri çıktıktan sonra beslenme şekli değişti tabii,"dedi Nevra Hanım, kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıkan Sadullah Bey adına. Güneş, neredeyse ayakta zor durduğunu düşündüğü adamın kahvaltıdan hemen sonra üzerini değiştirip bu kış soğuğunda aşağı inmesine hayret etmişti. Güneş'i kesseler bu soğukta kalkıp yürüyüşe gitmezdi!
"... Şimdi düzeldi. Kendine dikkat ediyor. Ama sen kilo vermişsin. Babanın yanında konuşmak istemedim dün ama çökmüşsün yavrum, sen. Ne bu halin?"
Güneş, konu Çetin'e gelince ciddiyetle dikkat kesildi. Nevra Hanım, Güneş'le dünden beri 'evet' ya da 'hayır'dan oluşan kısa cevaplardan başka bir diyalog kurmamıştı, aralarında varlığını gizlice sürdüren bir gerginlik vardı.
Güneş'in merak edip soramadığı sorular aşikardı. Çetin'in aylardır dünyanın bir ucunda, ondan ve Nil'den uzakta olduğunu biliyorlar mıydı? Sırf bunun cevabını alabilmek için pür dikkat dinliyordu. Nevra Hanım'ın kucağında masum masum oturan Nil'e bakarken, babaannesinin sahte ilgisinin küçücük bebeğin umrunda dahi olmadığını görebiliyordu. Onu kolunun altında sabit bir şekilde tutmaya çalışan Nevra Hanım'dan kurtulmaya çalışan Nil'i gördükçe kalkıp kızını kurtarmak istediğini fark etti.
"Aşk olsun anneciğim!"dedi Çetin gülerek. "Ben gayet formumdayım. Biraz göbeğim vardı, ondan da kurtuldum. Hoş, Güneş böyle güzel yemekler yapmaya devam ederse sonum ne olur ben de bilmiyorum..."
Güneş aldığı iltifata gülümseyerek yanıt verdi ancak bu, gözlerinin içine varmayan donuk bir gülümsemeydi. Aklı son aylarda yaşadığı yalnızlıklara ve acılara kaymıştı. Neden doğrudan Çetin'e sormuyordu? Ona hesap sormak en büyük hakkı değil miydi? Olanları yaşandı ve bitti olarak kabul ettiği için geçmişi kurcalamasının ilişkisine zarar vermesinden korkuyordu ama ne yaparsa yapsın onu içten içe kemiren soru işaretlerinden kurtulamıyordu.
"Ah oğlum, gidip heder ettin işte kendini. Bir daha sakın böyle maceralara girme. Dünyanın binbir türlü hali var, oralarda başına bir şey gelseydi ne yapardık? Zaten kaldığın evde pek pis görünüyordu..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBEN
Genel Kurgu"Ne yapacağım şimdi ben ya?" Genç kadın ağlamaktan boğuklaşmış sesi ile önünde dikildiği yatağa çaresizce çöktüğünde, odayı dolduran bebek ağlama sesi beyninde bir çan misali yankılanıyordu. Sahiden ne yapacaktı? Altından kalkamayacağı bir sorumlulu...