Bu günü tarihe altın harfler ile kazımam gerekiyor. Neden mi? Çünkü sırasıyla önüme gelenden azar işitiyordum. Hemşirelerden, benimle ilgilenen doktordan, olaya şahit olan hastalardan, hasta yakınlarından ve tabii ki sevgili arkadaşlarımdan. Evet soğuk denize kıyafetlerimle girdim hatalıyım ama hasta insanın başında sürekli kızan birilerinin olması sinir bozucu oluyor. Sesim de eve gelene kadar tamamen kısıldığı için susturamıyordum ve bunu fırsat bilerek susmuyorlardı. En sonunda sehpadaki bardağı yere atarak kırdığımda çenelerini kapatarak bana baktılar.
Meyve bıçağını elime alıp kendime saplar gibi yaptığımda ne anlatmaya çalıştığımı anladılar. Üzerime kimin olduğunu önemsemeden askıdan hırka geçirerek arka bahçeye çıktım. Kulaklığımı takarak sesi sonuna kadar açtım ve artık huzurla dinlenmek için çimlere örtü serip üzerine uzandım. Dünya yanmadığı sürece kimse beni rahatsız etmesin isterken önce burnuma hırkadaki tanıdık koku artarak ulaştı, sonrasında yanıma onun uzandığını hissettim. Varlığını yok sayarak uykuya daldım.
Uyandığımda elini çenesine koymuş beni izleyen Liam'ı görünce yataktan kalkıp hızla banyoya girdim. Çünkü o masum yüze gülmem an meselesiydi ve bunu yaparsam devamının geleceğini biliyordum. Banyoda zorda olsa kendimi toparlayarak odaya geri döndüm.
"Odamdan çıkar mısın?" sesimin azda olsa çıkmasına sevinsem de konuşurken canım fazlasıyla yandığında suratımı buruşturdum. Oturduğu yerden kalkıp yanıma yaklaştı. Cevap vermek yerine elinin tersiyle alnıma dokunup ateşime baktı ve tek kelime etmeden odadan çıktı. Onu bu hayatta ailesinden bile daha çok ben tanıyordum ve neyi neden yaptığını biliyordum. Geldiğinden beri bana bakışlarındaki özlemi, aşkı, pişmanlığı çok net görebiliyordum. Nefes alışından ne hissettiğini hala çözebiliyordum. Tek anlayamadığım gidişiydi, buna bir türlü anlam veremiyordum.
Beni sevdiğini, üzgün olduğunu bilsem de bu affetmem için bir sebep olamazdı. Ben hayatımın en zor döneminden geçerken gitmişti ve benim canım zaten acıyorken birde o acıtmıştı.
Lydia ve Zayn'in kapıyı tıklamadan içeri girdiklerinde düşüncelerimden ayrıldım. Bu hareketlerine kızmak istesem de onların bana daha çok sinirli olduklarını bildiğim için susmayı tercih ettim. Zaten konuşmaya kalktığımda boğazlarım parçalanıyormuş gibi acıyordu.
Üzerimi değiştirmek için bile halim yoktu. Hem fiziksel hemde psikolojik olarak kendimi hiç iyi hissetmiyordum. İçimden ağlamaktan başka hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Mutfağa inip boğazıma iyi gelir umuduyla ılık su içmek için kapıya ilerlediğimde iki arkadaşımda aynı anda koluma girerek yatağa sürükleyerek oturmamı sağladılar.
"Dün bize yalan söyleyerek gitmene izin vermemizi sağladın ve ortadan kayboldun. Sana ulaşamadığımızda kafayı yiyeceğimizi bile bile o lanet telefonunu kapattın. Cameron aramasaydı önce annemlere sonrada polise haber verecektim" Lydia kızmakta haklı olduğu için başım yerde dinlemeye devam ettim. Bu sefer Zayn devam etti. "Liam'a olan sinirinin acısını bizden çıkarmaya hakkın yok. Bizi siktir ettim kendini bu hale getirmeye hakkın yok, şu haline bak!!" sinirle tısladı. Sesi titremeye başlıyordu. "Ya Cameron yetişmeseydi" küfürler savurarak ellerini saçlarına geçirdi. Başımı kaldırıp arkadaşlarıma baktığımda ikisininde gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Kendime çektirdiğim acı umurumda değildi ama onları üzdüğüm için pişmanlık duydum. Kendimi tutmayı bırakarak pikemin içine girip başıma kadar çektim ve hıçkırıklarımı serbest bıraktım.
Ben hep üzülen, incitilen tarafken bu sefer istemeden üzen taraf olmuştum. Düşüncesiz hareket etmiştim ve bedelini çok ağır ödeyebilirdim. Eğer o denizde boğulsaydım tek pişmanlığım arkamda benim gitmeme izin verdikleri için vicdan azabı çekecek insanlardı. Annemin yanına gittiğim için orada daha mutlu olabilirdim. Annem her zaman beni korurdu, o varken hasta olsam da canım acımazdı çünkü beni sürekli öperdi. O öptüğü için hiç acımazdı, acıyor olsa da hemen geçerdi. Şimdi ruhum acıyor ve bu hiç geçmiyor.