Sözde "evin" içinde bir köşeye çekilmiştim fakat ne kadar bekleyeceğimi bilmiyordum. Burada zaman kavramı var mıydı, ondan dahi haberim yoktu hatta.
O sırada yanımda birşeyin hareket ettiğini hissettim. Ne yapacağımı bilemeden merdivenlere yöneldim. Merdivenleri 2'şer 3'er indim. Karanlıktan nereye bastığımı görmüyordum. O sırada ayağım son merdivende takılmış olacak ki, yerdeki cam kırıklarına yuvarlandım. Kolumun üstüne doğru düşüyordum ama, sanki o sırada bir bağ koptu içimden. Bir anda nefes nefese uyandım...
Uyandığımda ilk yaptığım şey gözlerimi ovuşturmak oldu. Hava aydınlanmamıştı. Hala rüyada mıyım diye kontrol etmek için de koluma ufak bir çimdik attım. Elimi geri çektiğimde ise parmaklarıma kan bulaştığını fark ettim. Kolumun her yeri çizik ve kesiklerle doluydu. Bir dakika... Çizik? Kesikler? İşte şimdi iş ciddileşmişti. Şimdi bunun küçümsenecek bir olay olduğu anlaşılmıştı işte...
"Ama sadece bir rüyaydı." dedim kesik nefeslerle. Hala nefesimi toparlayamamıştım. Bir de üzerine bu eklenince iyice çığrından çıkmıştı olay. Bayılacak gibiydim. Korkudan tansiyonum düşmüştü. Gözlerim kararıp etraf bulanıklaşmaya başlamıştı artık. Yavaşça gözlerim kapandı, hafifçe yastığa doğru düştüm.
Kendime geldiğimde gün yeni yeni doğmaya başlamıştı. Saate baktım. 7'ye yaklaşıyordu. "Okula gitsem mi gitmesem mi?" diye kısa süre düşündükten sonra gitmeye karar verdim. Olaydan kimseye bahsetmemeyi planlıyordum. Bolca pot kıran birisiydim zaten. Açıkçası kendi sırrımı saklamayı da pek beceremezdim. Ne yapacaktım bilmiyordum.
"Acaba okula gitmeyip bi bahane mi bulsam?" diye düşündüm tekrar. "Hadi bir gün gitmedim, ikinci gün de gitmesem başka bir bahaneyle..." dedim kendi kendime. "Bu sefer de arkadaşlarım şüphelenir. Zaten bahaneler de tükenir bir gün elbet..." Yalan söyleme konusunda da hiç başarılı değildim. Yalan söylerken kekeleme gibi lanet bir hastalığım vardı benim...
Çaresiz, yarım yamalak hazırlanıp okula gitmek üzere yola çıktım. Yine karmakarışık olan şarkı listeme tıklayıp kulaklığımı taktım. İlk başta biraz şaşırdım. Oynatılan ses kaydında belli belirsiz sesler vardı hafif bir tıkırdamayla birlikte. Olduğum yerde donakaldım o sırada. Kulaklığı çıkartıp birkaç kez salladım belki bozulmuştur diye. Geri taktığımda aynı sesler devam ediyordu. Ürkmüştüm. Dinlemeye devam ettim "Acaba ne?" diye.
Sesler kesintisiz aynı şekilde devam ediyordu. Biraz sonra hızlı hızlı alıp verilen nefes sesleri de eklendi buna. Yavaş yavaş çoğalan bir uğultu da vardı ayrıca ama yeni yeni belirginleşmişti. Birazdan bir bağırtı koptu. İnsan sesi gibiydi. Sanki merdivenden iner gibi "tak tak tak tak" sesler gelmeye başladı hemen ardından. Sonra bir şey çıtırdadı. Sanki çürük bir tahta kırılıyormuşçasına. Sonunda bir cam kırılma sesi ve GÜM! Büyük ihtimalle biri camların üzerine düşüyordu. Tam yere düştüğü sırada ise bitiyordu kayıt.
"Bir dakika ya." dedim. Koşarak evimizin hemen yanındaki, yaşlaşık 10 yıldır durdurulmuş olan inşaatın en alt katına girdim yalnız kalabilmek için. Ses kaydını bir daha bir daha ve bir daha dinledim. Bu akşam gördüğüm rüyanın (ARTIK RÜYA DEMENİN NE KADAR DOĞRU BİLMESEM DE) aynısıydı. Sadece sonundaki düşüş sesi olması farklı kılıyordu kaydı. Çünkü rüyada tam yere düşecekken uyanmıştım ben. Artık tesadüflere inanmıyordum da. "Tesadüf" denip küçümsenecek bir konu da değildi zaten. Sözkonusu "RÜYA" normal hayatıma da bulaşmıştı artık. En azından kayıt tam olarak bunu gösteriyordu...
Saate baktım. Biraz daha oyalanırsam okula geç kalacaktım. Hemen ayağa kalkıp koşar adımlarla okula doğru yürümeye başladım. Ama ses kaydı kafamda "Acaba rüya benim için bittiği anda olduğum yerde yığılıp kalıyor muyum?" sorusunu getirdi. Eğer öyleyse, bu cidden büyük bir tehlikeydi benim için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜYA
Science Fiction"Bir rüya ne kadar gerçek olabilir?" "Sizi ne kadar kendi içine hapsedip, geri dönüşü olmayan bir çukura sürükleyebilir?" "Sizi içten içe nasıl yok edebilir?" Belki de, asla bitmeyecek olan bu korkunç rüyanın, iki insanı sonsuza dek birbirine bağla...