Apar topar okula gittim. Dersleri yarı uyanık halde ya dinledim, ya dinlemedim. Daha fazla dayanamayıp öğle tatilinde eve döndüm. Doğru mu yapıyordum bilmiyorum ama bir an önce o -sözde- rüyaya geri dönmek istiyordum. Belki de ne olduğunu öğrenmek istememdendi. Belki de bir diziymiş gibi, yeni bölümünü bekliyordum. Eve girdiğimde kimse yoktu. İşte tam da istediğim gibi. "Hemen yatıp uyusam mı?" diye düşündüm. Hiç de mantıklı olmayan bu karar bana doğru gibi görünmüştü bu sefer.
Korkuyordum. Olacakları bilmememe rağmen çok ama çok korkuyordum. Belki orada ölüp burada hiç uyanamayacaktım. Belki de bir daha hiçbir şey yaşamayacaktım o konuda bir daha. Kulaklığımı taktım, yatağıma uzandım. Birkaç şarkı sonra çıkarttım kulaklığımı. Karar verdim, geri dönecektim o rüyaya. "Faaazlaa aşkı olan var mıııı? -var mııı-" sözleri kafamda dönerken uykuya daldım.
Tam da tahmin ettiğim gibi, aynen devam ediyordu her şey. Ama bir sorun vardı, çok ani bir giriş yapmıştım bu sefer. Ses kaydındaki gibi cam kırılma sesi, kırılan çürük bir tahta merdiven, ve daha nicesi. Hepsi gerçekti. Kendimi rüyanın (?) içinde bulduğum an büyük acı hissettim ve delice bağırdım. Evet, hatırladığım gibi koluma kırılan camlar saplanmıştı.
Elimi koluma götürdüm, kanadığını hissediyordum. Tişörtümden yırttığım parçayla oraya kendimce bir tampon yaptım. Çok da kanamıyordu ama yine de yapmıştım bir şeyler. camları çırptım. Etraf biraz aydınlanıyor gibiydi. İçinde olduğum harabemsi yerden çıktım. Yürümeye başladım. Etrafımda gördüğüm her şey kafamda saçma sapan parodiler yaratıyordu. Belki adeta aşık olduğum korku oyunları yüzündendi. Bilmiyordum. Sanki heryerden bir Whistleblower fırlayacaktı.
Etrafımdaki çoğu kapı kapalıydı. Sağımda, solumda yıkık binalar vardı ama hepsinin kapıları kilitliydi işte. Tekrar "Burası bir harabe mi yoksa burada bir şeyler oldu da mı bu hale geldi?" sorusu oluştu kafamda. Biraz sonra başıma gelecekleri bilmeden yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm...
"Belki" dedim, "Burada da güvende olmanın bir yolunu bulurum". Biraz ilerde az da olsa yıpranmış bir ceket gördüm. Onu alıp giydim. Ertaf aydınlandıkça hava soğumaya da başlamıştı. "Acaba paralel evre-----" derken karşımda mor ceketli birinin bana "HEEEEY!" diye bağırarak el salladığını gördüm. Ne yapmam gerektiği hakkında büyük bir çıkmaza düşmüştüm. Bir iki adım geriledim, sonra arkamı dönüp adamdan koşarak uzaklaşmaya çalıştım.
Önümdeki taşların oluşturduğu tepeyi büyük zorlukla tırmandım. Tepenin en yüksek yerine çıktığımda dönüp arkama baktım hala peşimde mi diye. Görünürde yoktu. Yürümek için tekrar önümü döndüğümde ise karşımda belirip "SÜRPRİİİİİZ!" diyerek çenemin altından bir yumruk savurdu. Bir iki adım yalpaladım, daha sonra da dengemi kaybedip tepeden aşağı yuvarlandım. En azından sadece bu kadarını hatırlayabiliyorum...
EVEEET, ŞİMDİ HİKAYEDEN UZAKLAŞIP BİR ŞEYLER ANLATMAK İSTİYORUM. ARTIK HER CUMA YENİ BÖLÜM ATACAĞIM. AMA BELKİ BU PAZAR DA EKSTRA BİR BÖLÜM YAYINLAYABİLİRİM. TAM EMİN DEĞİLİM İŞTE. BİR DE BEN 8. SINIF ÖĞRENCİSİYİM, SINAVLAR, DERSHANE, TEOG STRESİ DERKEN HİKAYE KAYNADI BİRAZ. BUNUN İÇİN HEPİNİZDEN ÖZÜR DİLERİM, HOŞÇAKALIIIIN! :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜYA
Ciencia Ficción"Bir rüya ne kadar gerçek olabilir?" "Sizi ne kadar kendi içine hapsedip, geri dönüşü olmayan bir çukura sürükleyebilir?" "Sizi içten içe nasıl yok edebilir?" Belki de, asla bitmeyecek olan bu korkunç rüyanın, iki insanı sonsuza dek birbirine bağla...