Dershanede buluştuk. Birkaç dakika bekledim terasta, sonra geldi. Adeta savaştan çıkmış gibiydi. Yamuk yapılmış -daha doğrusu yapılamamış- bir topuz, üzerinde bir gömlek, ve altında kırışık bir pantolon. Gelir gelmez "Bu ne hal ya?" dedim gülerek. "Hiç sorma" dedi. "Servisin gelmesine 15 dakika kala uyandım. Mesajına cevap verdikten sonra yine uyumuşum.". "E yetişebildin mi peki servise? Çok saçma bir soru ama olsun." dedim hafifçe gülümseyerek yine. "Ahahaha, hayır yetişemedim. otobüsle geldim. Gerçeği sorarsan pek niyetim yoktu da, sırf sen konuşmamız lazım dediğin için geldim. Zaten büyük ihtimal ilk iki dersten sonra bir bahane bulur giderim. Bu tiple dolaşmak istemiyorum. Şu halime bak, rezillik paçadan akıyor adeta." dedi kıyafetlerini göstererek. "O konuda hemfikiriz de, gidemezsin maalesef." diye cevap verdim. "Sınav var bu gün, bu kafayla bi de o kadar soruya kafa patlatmamız gerekecek. Sabah mesajda da söylemiştim ya.". Dediklerimi duyunca dudaklarını ısırdı "AHA ŞİMDİ YANDIK!" anlamında. "Ya ben onu tamamen unutmuşuuuum" dedi.
Biraz sınav hakkında konuştuk, hangi salonlara gireceğimize baktık. Aynı derslikteydik. Birbirimize bakıştık, "Arka çaprazıma otur istersen." dedim gıcık gıcık sırıtarak. O da baktı, biraz güldü ve "Ben dünden hazırım zaten." dedi. Sınıflara geçtik, bizim sınıf bomboştu. Ne yapacağımızı tartıştık gördüğümüz kabuslar hakkında. Gerçekten, geceleri ikimiz de birbirine bağlı, iki farklı hayata yolculuk ediyorduk. Birine bir şey olması, diğerini nasıl etkiliyor, hala onu anlayamamıştık fakat kurtulmaya çalışmıyorduk artık. Kurtulmanın bir yolu yok gibiydi. Hem korksak da aslında eğlenceli sayılırdı.
Şu kararları aldık, uykuda ya da rüyada olumsuzluk yaratabilecek her şeyi uyuduğumuz odadan çıkarmak ve başucumuzda yanan bir lambayla uyumak. Belki orada işimize yarayabilir diye düşünmüştük. En azından düşünmüş ve bu saçma fikirleri çıkartmıştım. Ama rüya kapanı olayı gerçekti, ondan huylanmıştım bir kere ben. Hatta uyanır uyanmaz da iplerini kesmiştim. Birkaç yerde uğursuzluk getireceğini okumuştum, ama saçma gelmişti.
Biraz sonra diğer öğrenciler de geldi, zil çaldı ve sınava başladık. Arka çaprazıma oturduğundan ikimize de aynı kitapçıklar gelmişti. Ben inek olmanın da verdiği gururla bir güzel kopya vermiştim, adeta kopyala yapıştır yapmıştı benim sınavı. Optikleri verdiğimizde öğretmen biraz huylandı ama yine de bir şey demedi. Sınavdan çıkınca "Kendin kaç soru yaptın?" diye sordum. "16 veya 17. Zaten sen onların 13 tanesine falan farklı cevap vermiştin, ben de hepsini düzelttim." dedi kahkaha atarak. "Ahahaha, çok iyi. Tabi ben kopya vermesem kalıyordun sınavdan yani demedi deme." dedim ben de gülerek. "Aynen." dedi. "Cidden, sen olmasan yarısını boş verecektim kağıdın."
.......................
Evlere gittik. Ben kaykayımı alıp delice gezmek istiyordum. Üstümü değiştirdim, bir şeyler atıştırdıktan sonra çıktım dışarı. Yolda 1-2 arkadaşımı gördüm. Onlar da patenliydi. Yakınlarda bir pist olduğunu, oraya gittiklerini söylediler. Tabi ben hiç durur muyum, takıldım peşlerine.
Büyüktü. Cidden alan olarak çok büyüktü. Bir sürü rampalar, ufak yokuşlar ve her türlü hareket için uygun alan vardı. Ben kaykayı sadece ulaşım aracı kullandığımdan biraz sap kaldım tabii. Ama yine de denedim bir şeyler düşe kalka. Sonunda cesaretlendim, çıktım en yüksek rampanın tepesine. Arkadaşlarım "TANER! TANER!" şeklinde tezahürat yapıyordu. Onları duyan bir kaç kişi de başladı bağırmaya. O an başım dönmeye başladı. Biraz gözlerim karardı ve BAM! Ayakta duramayıp rampadan aşağı doğru kaydım. Normal bir şey değildi bu. Etraftakilerin "Bir şey oldu, koşun!" dediklerini hatırlıyorum en son. Sonrası da kafamın içinde bulanıklaşarak kayboldu zaten. Yine kabusun içine sürükleniyordum. Gündüz-gece tanımıyordu demek ki. Ama ben uyanıkken olması, garipti. Daha büyük sorunlara yol açabileceği de kesindi...
...........................
Rüyada kendime geldiğimde yatıyordum yerde. Ayağa kalktım, etrafa bakındım biraz. Aleyna da karşı tarafta bir şeylerle uğraşıyordu. Yanına gittim. "Hah, sen de geldin demek." dedi. "Ne oldu, sen de mi eve gider gitmez uyudun?" diye ekledi. "Hayır, tam da en büyük kaykay rampasının üzerindeydim. Bir anda gözlerim karardı, ve aşağı yuvarlandım." dedim. "Ayy, çok özür dilerim. Ben uyuyup buraya gelince ne olursa olsun seni de etkiliyormuş demek. Dolayısıyla sen uyuyunca da olan bana olacak yani." dedi. "Sorun yok." dedim başımı sallayarak.
Oradan kalkıp biraz yürüdüğümüzde karşımızda yine o mor ceketli şey vardı. Şey diyoruz ona. Çünkü hala ne olduğu hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu ikimizin de. Dış görünüşü insan gibi, ama benim bildiğim bir insanlar buharlaşıp kaybolmaz. Neyse işte, onu görür görmez kaçmaya başladık. "En yakındaki tepeye koş!" dedi Aleyna. "Hayır! Beni takip et!" diye bağırdım. Biraz uzaklaşınca sanki önceden planlamış gibi diğerlerine göre daha az harabemsi olan bir evin penceresine baktık ikimiz de. Daha sonra birbirimize baktık ve "Yapabiliriz." dedik içimizden. Camlar yüksekti, ve kapılar kilitliydi. Duvarın önüne geçip ellerimi birleştirdim. "Koş, benden destek al, ve zıpla!" dedim. Koştu, elime bastı ve zıplayıp camdan içeri girdi. Ben de birkaç denemede duvardan ayağımla destek alarak çıktım. Nerede diye bakmaya yeltendiğimde beni görür gibi oldu. "Saklanamayacaksınız! Çünkü sizi yakaladım." dedi. Aleyna'ya hemen saklanmasını söyledim ve o çıktığım camdan geri dışarı atladım. Beni görüp koşmaya başladı. Şansım varmış ki gerçekten yavaş koşuyordu. Biraz uzaklaştığımda izimi kaybettirmiş gibi görünüyordum, ama Aleyna'dan ayrılmıştım. En büyük sorun buydu artık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜYA
Science Fiction"Bir rüya ne kadar gerçek olabilir?" "Sizi ne kadar kendi içine hapsedip, geri dönüşü olmayan bir çukura sürükleyebilir?" "Sizi içten içe nasıl yok edebilir?" Belki de, asla bitmeyecek olan bu korkunç rüyanın, iki insanı sonsuza dek birbirine bağla...