[11. BÖLÜM]

527 31 5
                                    

        Olanlardan sonra uyanacağımızı düşünmüştük, ama olmadı bir şey. Birbirimize yalnızken yaşadıklarımızı anlatmaya başladık. "Ah!" dedi içini çekerek. "Keşke hiç düşmeseydik bu rüyaya.". "Keşke..." dedim. "Sen onu peşine takıp gittiğin an dışarı çıktım ben. Peşinizden gelmeyi düşündüm, ama o cesareti bulamadım kendimde. Keşke k*çımı kırıp otursaydım o evde. Seni bulamayacağım diye çok korktum. Neden dışarı çıkarsın ki o hengamenin içinde?" dedi. Anlatmaya devam ediyordu ki, sözünü kestim. "O evden çıkmakla iyi yaptın aslında. Şu beni kovalayan yaratığımsı şey bayağı yavaş koşuyor. Ben onu kolayca atlattım. Seni bulma düşüncesiyle o eve döndüm. Birkaç denemede içeri girdim, ama girmez olsaydım keşke..." dedim. "Ne oldu?" dedi. "Anlat hemen!"

        "Eve girer girmez birkaç kere 'Aleyna!' diye bağırdım, ama cevap gelmedi. Evi gezip seni aramaya karar verdim. Önce en yukarı çıktım, yoktun orada. O an duvarda 'KAÇ!' diye bir yazı belirdi. Pek umursamadım. Ama aynı yazı gözümün önünde kimse dokunmadan 'Yoksa daha kötü olacak!' şeklinde uazyınca panikledim bayağı. Aşağı inmeye yeltendiğimde ise bir şey gördüm gibi oldu. Daha doğrusu bir ses duydum. Senin sesin değildi, çığlık sesi gibiydi. Hemen karanlık bir köşeye geçip beni fark etmemesini umdum, ama öyle bir şey olmadı tabii ki. Bende bu şans varken, biraz zor o işler. Herneyse, Bana doğru bakıp bağırarak koşmaya başladı işte. Son---" derken sözümü kesti. "Neye benziyordu?" diye sordu. "Haa, şey. Uzun boylu, bir o kadar da inceydi. İğrenç görünüyordu. Pençeleri falan vardı yani, o derece." (multimedya) dedim. "Ben orda olsam korkudan bayılır, buralara veda ederdim herhalde." dedi. "Cesurmuşsun cidden." diye de ekledi. "Tabi canııım." dedim. "Çok cesurum çook."

        "Sonra en üst katta olmama rağmen cama yöneldim. Ya ölecektim, ya ölecektim yani. O korkuyla kendimi aşağıya bırakmayı seçtim tabii. En az 10 metre falan yüksekliğindeydi, biliyorsun zaten." dedim. "Ama büyük mucizedir ki, hiç bir şey olmadı. Ha bir de şeyi söylemeyi unuttum, ben bu lanetli eve giderken de cadde gözümün önünde en az 100 metre daha uzadı. O zaman anlamalıydım bir şeyler olacağını. Ama gittim işte yine de. Biraz salağım galiba." diye ekledim.

        Aleyna da anlatmaya başlayacaktı ki, tam o sırada uzaklardan hızla ince bir şeyin geldiğini fark ettim. Fark etmemle kolumda derin bir sıyrık açıp geçmesi bir oldu. O anki can havliyle kolumu tutarak "AAAH!" diye bağırdım. Dönüp kolumu bu hale getiren şeye baktığımda bir iskambil kağıdı olduğunu gördüm. Evet, bir iskambil kağıdı. Maça 4'tü hatta. Kartın geldiği yere baktığımda da pek şaşırmadım aslında. Şu mor ceketli yaratığımsı şey atmıştı bunu. O anki acının da verdiği cesaretle kaçmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Orada öylece dikiliyordum, gelse de şöyle sağlam bir yumruk savursam diye.

        O an Aleyna diğer kolumdan tutup "Gerizekalı mısın, KOŞSANA!" diye çekiştirdi. Anca öyle kendime gelebildim. Kaçarken de içimden "ULAN SEN TWISTED FATE MİSİN ANASINI SATAYIM, NE BU KART ATMALAR FALAN?" diye geçirmedim değil. Ayrıca, sürekli bir şeylerden kaçmaktan da fazlasıyla sıkılmıştım. Geçen seferki tosbağ gibi koşan şey, yerini adeta bir aslana bırakmıştı. Yorulmak ya da yavaşlamak nedir bilmiyordu üstüne üstelik.

        Bir anda etraf bulanıklaşmaya başladı, Aleyna'yla birbirimize baktık. İçimden "Şimdi olmaz!" diye geçirdim. "OLAMAAAZ!"

        .....................................

        Uyandığımda kolumca çok feci bir sızı hissettim. Orada olan kesik buraya da yansımıştı tabii ki. Saate baktım, alarmın çalmasına 1 saatten fazla vardı. Ayrıca yatak örtüm de kolum yüzünden öylece kan olmuştu.

        Kalkıp lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp kolumdaki kanı temizledim. Asıl sorun bu değil; yataktaki kan izlerini annem ya da babam görürse ne diyeceğimdi.

        Eski basketbol kolluklarımdan birini alıp kanayan yeri iyice sıkıştırarak kanın akışını durdurdum, ama bir dakika. Atladığım bir detay vardı. Ben en son kaykay pistindeydim, ne olmuştu da buraya gelmiştim?

        Bir anda kalp atışım hızlandı. Yatağımın dış örtüsünü kapattım kan görünmesin diye. Okul kıyafetimi giyip üzerine de kalınca bir sivit çektim kanın dışarıya sızıp da belli olmaması için. Çantamı falan hazırlayıp kabaca kahvaltımı yaptım. O sırada annem geldi, "Bugün gitme istersen okula." dedi. "Dün kaykay pistinde bayılmışsın, arkadaşların aradı. Zaten öyle gelip aldık seni hemen. Biraz dinlen."

        Normalde olsa, bu fırsatı asla kaçırmazdım, ama evde durmam daha riskliydi bu sefer. "Yoo, gerek yok." dedim, kendi isteğimle okula gittiğim için içim acısa da. "Gayet iyi hissediyorum ben. Hem, devamsızlık da önemli bu sene." diye devam ettim. Annem şaşırdı ve "İyi o zaman, git okuluna hadi." dedi. 

        Dışarı çıktım kulaklığım kulağımda. Müzik de olmasa, yürüyerek bu kadar yol cidden hiç çekilmezdi. Yine rastgele bir şarkı açtım. Fatma Turgut'un o huzur veren sesini duydum yine. Bana göre Türkiye'nin en iyi kadın vokaliydi. Şarkıyı söylemiyor, adeta içinde yaşıyor olması onu benim gözümde bu değere yükseltmişti. Zaten çok az kişiye lütfedilir o söylediği şarkıyı yaşayabilme işi. Ben ise o şarkıların içinde kaybolurum hep...

                "DEMEK BUGÜN YENİ BİR HİKAYEYE BAŞLIYORSUN.
                  DİLERİM BUNUN SONU BİZİMKİNDEN MUTLU OLSUN.
                  ÇOK ŞEY UNUTTURMASI GEREKİYOR ŞİMDİ SANA.
                  İŞİ DE BİRAZ ZOR BENDEN SONRA ASLINDA.

                  ŞARKINIZ FALAN OLACAK, YENİ BİR DİZİYE BAŞLANACAK.
                  TATİLLER PLANLANACAK, FOTOĞRAFLAR KONULACAK.
                  NEYSE, SENİ ÇOK SEVİYORMUŞ. NE TATLI.
                  ONA DA HER ŞEYİM DEMİŞSİN, BANA NE KALDI?.." (MODEL - SEN O'NA AŞIKSIN)

RÜYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin