"Felix? İyi misin? Çığlık attığını duydum."
"Ha-hayır. Hyung... B-ben..." Felix hıçkırıkları arasından konuşmaya çalışırken bir yandan da titremesini durdurmaya çalışıyordu.
"Hey. Sakin ol. Geçti. Her şey geçti Lixie. Bir daha kimse sana zarar veremeyecek. Derin derin nefes al. Acele etme sonra anlatırsın."
Yatağın kenarına oturmuş küçüğün elini tutan Minho Felix'in sakinleşmesi için elinden geleni yapıyordu. Bir süre sonra sakinleşen Felix derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
"Hyung ben ne yapacağım? Changbin hyung'u tekrar kaybetmek istemiyorum. Her anımda yanımda olmasını istiyorum. Ama böyleyken... Sürekli kabus görürken nasıl yapacağım? Onu terk etmek istemiyorum hyung lütfen yardım et. Yalvarırım yardım et."
Gözyaşları içinde Minho'ya sarılan Felix sürekli aynı şeyi mırıldanıyordu. Minho ne yapacağını şaşırmıştı.
"Lix..."
"Yalvarırım hyung."
Uzunca bir süre Minho'ya sarılarak ağlayan Felix güneş doğarken uyuya kalmıştı. Minho ise Felix'in çığlığıyla uyandığından beri uyuyamamıştı.
Ne yapacağını bilmiyordu. Felix'e nasıl yardım edeceğini bilmiyordu. Uzun zamandır Felix'i ilk kez böyle görmüştü. O günden beri Felix'in ilk kez böyle ağladığını görmüştü.
Karşısındaki yatakta uyumaya devam eden küçüğe baktı uzunca Minho. Gözleri yavaşça kapanırken dudaklarından iki kelime döküldü.
"Özür dilerim."
🔹🔹🔹🔹🔹
"Channie hyung."
"Efendim?"
"Felix benimle buluşmak istiyor."
"Bu saatte?" Masaya yerleştirmek üzere olduğu tabak elindeyken Changbin'e döndü. "Yemek yiyecektik?"
"Onu buraya çağırsam bir sorun olur mu?"
"Hayır. Hayır olmaz. Kabul ederse tabii ki de gelebilir."
"Birazdan burada olurmuş."
"Eee? Aranız iyi mi yani?"
"Öyle görünüyor."
"Gelince çocuğun başının etini yemeyeceksin değil mi bana Binnie dedi diye?"
"HYUNG!" Chan gülmeye başlarken dudaklarını büzdü Changbin.
"Gel de masayı hazırlamama yardım et."
"Hayır!"
"Ne dedin?"
"Geliyorum hyung..." Sessizce tezgaha yönelen Changbin'e gülümsedi Chan. Kapının çalmasıyla ikili birbirine döndü.
"Kim olabilir ki?"
"Felix mi acaba?"
"Bu kadar çabuk gelebilir mi ki?" Kapının bir kere daha çalmasıyla kapıya yöneldi Changbin.
"Öğreneceğiz."
Kapıyı açtıktan sonra mutfağa yönelen Changbin'in arkasından mutfağa giren Felix Chan'a gülümseyerek selam verdi. Chan ise elindekileri masaya indirip küçüğe sarıldı.
"Hoş geldin Lixie. Yemek yedin mi?"
"Changbin hyung ile beraber yeriz diye düşünmüştüm ama senin yemeklerini yemek benim için daha iyi."
"Harika! Changbin ile oturun masaya ben yemekleri getiriyorum."
"Yardım etseydim hyung."
"Otur dedim." Felix'i omuzlarından bastırarak sandalyeye oturtan Chan çabucak mutfağa ilerledi.
"İyi misin? Kabuslar... Devam ediyor mu?"
"Devam ediyorlar ama iyiyim gerçekten! Önemli değil! Uyandığımda unutmuş oluyorum zaten!" Felix yalan söyleyemediğini biliyordu ama Changbin onun yalan söylediğini fark edemediği için şanslıydı.
"Yemekler geldi!" Chan'ın yemekleri getirmesiyle Changbin, Felix'e cevap verememişti.
Yemek boyunca geçmişten, Avustralya'dan ve 3Racha'dan konuşan üçlü masayı ve mutfağı birlikte topladıktan sonra salona geçtiler.
"Hey, Lix? Geç oldu bugün burada kalmaya ne dersin?"
"Olur. Ama ben burada yatarım siz kendi rahatınızı bozmayın."
"Olmaz öyle şey. Sen benim yatağımda yatarsın ben de burada yatarım."
"Changbin hyung olmaz dedim."
"Neden birlikte yatmıyorsunuz?" Chan'ın konuşmasıyla sessizliğin hakim olduğu odadaki sessizliği Felix'in öksürüğü bozdu. Changbin yavaşça küçüğün sırtına vururken Chan mutfaktan su getirmişti.
"Yani demek istediğim Changbin'in yatağı büyük ikiniz de sığabilirsiniz oraya."
"Bana fark etmez. Felix için sorun olmayacaksa?"
"O-olmaz. Sorun olmaz." Felix hafifçe gülümserken Chan ve Changbin göz göze gelmişti.
"Tamam o zaman. Gel benimle ben sana kendi kıyafetlerimden vereyim sonra Changbin'in odasına geçersin."
Felix başını sallayarak Chan'ın peşinden giderken neden böyle bir şeyi kabul ettiğini sorguluyordu. Kabusların yarattığı etki kolay kolay geçmezken nasıl Changbin ile uyuyacaktı.
Chan'ın odasında üstünü değiştirdikten sonra Changbin'in odasına giren Felix, Changbin'i yatağında otururken buldu.
"Hey."
"Geldin mi? Geç hadi. Önce sen uyu ben sonra uyurum." Felix'in sesiyle ayaklanan Changbin yine onun sesiyle yatağa geri oturmuştu.
"Olmaz öyle şey hyung. Senin yatağın bu önce senin uyuman lazım. Uzan ve örtüyü üstüne çek hadi."
"Araya yastık koymamı ister misin?"
"Neyiz biz kavga etmiş ama ayrı kalmak istemeyen evli çift mi? Gerek yok hyung sadece uyuyalım olur mu?" Felix söylediği sözlere kendi de şaşırıyordu. Changbin'in yanında hiçbir zaman bu kadar özgüvenli olmamıştı.
Bir süre sonra Changbin'in uykuya daldığını belli eden sesler odada yankılanmaya başlarken Felix hala uyuyamamıştı. Kabus görmekten korkuyordu. Şu an Changbin ile olduğu için onu uyandırmaktan daha çok korkuyordu.
Ama Felix'in çabaları boşa çıkmıştı ve haftalardır gördüğü kabusa çekilmişti tekrardan. O günkü adamlar yine peşindeydi ve Felix yine koşuyordu. Karşısındaki Changbin'e doğru. Orada duran ama onu çekip almak için hiçbir hamle yapmayan Changbin'e doğru. Koşmaya devam eden Felix pes etmişken, adamlar onu yakalamaya yaklaşmışken haftalardır gördüğü kabuslarda olmayan bir şey oldu. Haftalardır karşısında onu izlemekten başka hiçbir şey yapmayan Changbin koşarak Felix'e geldi ve onu kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Felix neler olduğunu anlayamazken adamlardan kaçtığı çirkin ortam değişti ve ilerisinde uçurum olan bir dağın tepesinde, dağın üstündeki tek ağacın altında hala Changbin'e sarılı bir şekilde durduğunu gördü. Neler olduğunu bilmiyordu. Ama bundan sonraki kabuslarının da böyle bitmesi için yalvarıyordu.
Açıkçası bu bölüm pek içime sinmedi. Ama sizi bekletmek istemediğim için ve yazmayı ertelemeye devam edersem tekrar yazmaya başlamamın çok uzun süreceğini bildiğim için böyle oldu.
Yarın yola çıkacağım o yüzden yolda okumam için bir şeyler yazarsınız diye düşünüyorum👉🏻👈🏻
Sizi seviyorum iyi geceler💕💕