Kendimi bildim bileli yanlızdım. Jimin'i bulduğumda ise yanlızlığıma bir son verilmişti.
Ormanın derinliklerinde bilmediğimiz bir şeyden kaçıyorduk. Korkunç sesler eşliğinde peşimizden gelen şey her ne ise bizi korkutmayı başarmıştı.
Metallerin birbirine çarpma sesini duyuyordum sanki. Derin kükremeler doluyordu kulağıma. Jimin bir saniye bile elimi bırakmamıştı. Sıkıca kavradığı elimi çekiştirirek onun hızına yetişmemi sağlıyordu.
Koşmaktan yorulmuştuk artık ve durmak zorundaydık. Sonunda Jimin büyük kayaların arasında bir mağara bulmuştu ve hızlıca ikimizi de oraya geçirdi. Nefes nefese kalmıştık ama sesimizi duyup bizi fark etmemeleri için nefesimizi tutup bekliyorduk.
Kükremeler artmış ve metal parçaların sesi daha belirgin olmuştu.
Sonra henüz ne olduğuna bakamadığımız şeyin dikkatini başka bir şey çekti. Birisi bizi kurtarmak için canavarı uzaklaştırmaya çalışıyordu sanki.
Koca bir kaya parçasının uzaktan düşüşünü duyduk. Canavar sesin geldiği yöne dönmüş ve oraya koşmaya başlamıştı.
Güvende olmuğumuzu hissettiğimizde mağaranın girişinden canavarın uzaklaşmasını izledik. Arkasından baktığımız şeyin çelik zırh içindeki bir dev köstebek olduğunu söylemişti Jimin.Görünmeyecek kadar uzaklaşan canavarın ardından mağaradan tamamen çıkmıştık.
Jimin derin nefesler alıp tehlikeden uzaklaşmanın rahatlığını tadıyordu.
Etrafımızdaki ağaçlardan sesler gelmeye başlamıştı. Derken önümde bir beden durdu. Üstümüzdeki ağaçtan atlamış olmalıydı. Yüzüne bakmadığım için ilk başta onun kim olduğunu fark etmemiştim.
Gözlerim önce mavi saçlarda durdu. Hep dokunmak istediğim mavi, yumuşak saçlar. Sonra yüzüne indirdim gözlerimi. Esmer tenin üzerinde sanatsal bir düzene sahip yüz ondan başkasına ait değildi.
"Taehyung."
Bana garip bir bakış atmıştı önce. Sonra gözleri gözlerime değmişti.
O an birbirimizin kaderinde en büyük yeri kapladığımızı anlamıştık.
"Jungkook."
Kollarım ona sarılmak için yanıp tutuşuyorken kendimi bıraktım ve neyi istiyorsam onu yaptım.
Hızlıca ona koşmuş ve ellerimi düzensizce beline dolamıştım. Beklediğim karşılık anında gelmişti. Kolları omuzlarımda ve boynumda yerini almış, narince sarmıştı.
Gerçekliğini özlediğim adamın, balık kuyruklu erkeğin kokusunu doyasıya içime çekmiştim. Onun da benden bir farkı yoktu.
Ayrılmamız ise dakikalar sürmüştü. Konuşmadan birbirimizi, gerçekliğimizi tanımıştık sadece.
"Bu nasıl olabilir? Yıllardır rüyalarımdan çıkmıyorsun sen."
Yavaşça yutkunmuş ve derin sesinin etkisinde ona cevap vermiştim.
"Sen de, yıllardır rüyalarımdasın. Taehyung, seni görmek benim için bir mucize."
Gülümsemesini tutmayıp yüzüne yayılmasına izin verdi.
"Biliyorsun, gözlerini kapattığında yanında olacağım."
Bu sözleri şimdi duymak akıl sağlığım için iyi değildi. Teninden ayrılmadığım adama tekrar sıkıca sarıldım.
O gerçekti. Ben onu bulmuştum.