Jungkook
Uyumaya çalışıyordum. Görmeyen gözlerim ve kulaklarımın içinde uğuldayan ıslak seslere rağmen uyumak için elimden geleni yapıyordum. Mümkün değildi elbette ama belki diyordum içimden, belki sesler kesilir ve Taehyung yanıma gelip tüm bunların bir şaka olduğunu söylerdi bana.
Düşünemiyordum bile. Sessizce ağlamaya devam ediyor ve uykunun beni bulması için yalvarıyordum. Canım çok yanıyordu. Tarif etmesi zor bir duygunun içindeydim.
Bu durumun içine düşmek biraz da benim suçumdu. Kıskançlığıma engel olamamıştım. Aslında biraz düşünseydim, gece olunca o benim kollarıma gelip özür dileyecekti. Eğer ben gururuma ve öfkeme yenik düşmeseydim şuan o benimle birlikte olacaktı. Kendimden nefret etmeme ramak kalmıştı.
Ne zamandan beri tüm dertlerimi unutup aşka bu kadar düşmüştüm bilmiyordum.
Kurtulduğumu düşünmüştüm o hastaneden çıkınca. Şimdi ise kurtulmanın aslında o kadar kolay olmadığını düşünüyordum. Biri bitince diğeri başlıyordu çünkü. Ne zaman ki Taehyung ile mutlu bir yuva kurup birbirimize kavuşsak, tekrar bir sorun çıkacaktı.
Ellerimle yastığı sıkıca tutup kulaklarımı kapatmaya çalıştım. Ne kadar uğraşsam da seslerden kurtulmak mümkün değildi.
Kendimi kaybetmeye başlıyordum. Nefesim sanki ciğerlerimden çekiliyor ve beni acıya sürüklüyordu. Yumruklarımı sıkmaya bile gücüm kalmamış gibiydi.
Sesler kesildi. Kapım açıldı ve içeriye o çocuk girdi.
"Jungkook sen misin?"
Gözlerimi kırpıştırarak bir süre baktım yüzüne. Anlamamıştım ne olduğunu. Tekrar düşünme yetimi kazandığımda usulca başımı sallamıştım.
Çocuk önce yataktan kalkıp oturur pozisyona geçen beni bir güzel süzmüş, sonra da yanıma geçmişti.
"Taehyung ile küçüklük arkadaşıyız. Birbirimizi çok severdik eskiden beri. Bir saat kadar önce onu kasabanın en pis mekanında görünce şaşırdım."
Derin bir nefes alıp yutkundu. Anlaşılan onun da hoşuna gitmemişti bu durum.
"Yanına gittiğimde senin adını sayıklıyordu. Çok sarhoş olmuş bir de. Sana aşık olduğunu da anlamak zor değildi. Konuşmak için oturdum hemen dibine. Beni sen sandı. Ağladı, bağırdı. Çok suçlayıcı bir dille konuştu. Sonra da buraya getirdim onu. Evine, sana. Az önce duyduğun sesleri yanlış yere yorma. Karşısına kim çıksa sen sanacağı için öyle sapıklaştı deli oğlan. Dikkat ettiysen tüm sesi de o yapıyordu zaten"
Ellerini kucağımda birleştirdiğim ellerimin üstüne koydu. Ağlamaktan yorgun düşmüş titreyen bedenime rağmen tutuşuna karşılık verdim.
"Jungkook, Taehyung iyi çocuktur. Üzme onu. Birbirinize karşı daha dikkatli olun. Kırmayın, kırılmayın. Ben şimdi gidiyorum. Sen de Taehyung'a acı bir kahve yap. Kendine gelsin."
Sıcak gülümsememle onu kapıya kadar yolcu etmiştim. Dediğini yapıp acı bir kahveyle Taehyung'un odasına girdiğimde onu oturup düşünürken görmeyi beklemiyordum. Işığı yakıp yanına gittiğimde elimdeki kahveyi eline vermiş ve sakince yanına oturmuştum.
Kızarmış gözleri ve titreyen elleriyle oldukça çökmüş görünüyordu. Onun kadar ben de üzgün ve kırgındım. İkimiz de hata yapmıştık. Mutlu olma fırsatımız varken bunu elimizin tersiyle bir kenara itmiştik.
Arada bir kahve bardağını ağzına götürüyor ve küçük bir yudum alıp yüzünde beğenmediğini belirten bir ifadeyle kendinden uzaklaştırıyordu. Sonunda kahveyi bitirip bardağı kenara bıraktığında beklentiyle gözlerimi ve bedenimi ona çevirmiştim.
O da yavaş hareketlerle bana dönüp gözlerimin en derinlerine bakmaya başladı. Sadece bakışlarında bile pişmanlık hissini görebiliyordum. Benim gibiydi işte.
Ellerini belime koyup beni kendine çektiğinde ihtiyacımız olan tek şeyin bu olduğunu biliyordum. Sıkı bir sarılma her sorunu çözerdi çoğu zaman.
Kollarımı boynuna dolayıp verebileceğim en güzel hisleri vermek istedim o an ona. Gözleri sulanmış olmasına rağmen gülümsüyordu. Mutluydu.
Bir süre sonra birbirimizden ayrıldığımızda bile gülümsemeye devam ediyorduk. Konuşma vaktinin geldiğini biliyordum.
"Taehyung, ben-"
İşaret parmağını dudaklarımın üstüne koyunca susmak zorunda kalmıştım. Elini çeker çekmez ise o konuşmuştu.
"Senin bir suçun yok. Özür dileme sakın. Hepsi benim aptal egom yüzünden. O gün etrafıma birileri gelince seni unutup onlarla ilgilendim. Tam bir aptalım. Özür dilerim, seni kırdığım içi-"
Onun gibi parmağımla susturmamıştım onu. Dudaklarımı dudaklarının üstüne bırakıp en tutkulusundan sakin bir öpücük vermiştim ona.
"İkimiz de hatalıyız. Bu yüzden ben de özür dilerim. Bu konuyu da tekrar konuşmamak üzere kapatalım."
Mayhoş olmuş ifadesiyle çok şirin görünüyordu. Ben ise ona yapacağım işkenceleri, kıskandırma girişimlerini kafamda duman edip her birini bir tarafa savurmuştum. Artık birbirimizi anlamadan dinlemeden hareket etmek istemiyordum. Alttan almayı ikimiz de öğrenmek zorundaydık. O benim gibi olmalıydı. Ben ise onun gibi.
Çünkü aşık olmak bunu gerektiriyordu. Bir ilişkimiz olacaksa anlayışlı olmak zorundaydık.