Jungkook
Ölmek istiyordum.
Hayat benim için fazla zordu. Kulaklarımı parçalamak istercesine sıkıyor, duymaktan nefret ettiğim o cümlelerin zihnimde yer edinmesini istemiyordum. Boğuluyor ve kurtulmak için çırpınırken daha da dibe batıyordum.
Bazılarımız için hayat mücadeleden ibaretti. Kaybetmek ya da kazanmak. Çabalarsak kazanıyorduk. Güçsüzsek kaybediyorduk.
Benim gücüm yoktu. Sürükleniyordum. Kırıldığım yerlerimden tek tek parçalanmaya, erimeye başlıyordum.
Hastahanede geçirdiğim 7. yılımdı. Yataklara, cihazlara ve yapay bir hayata bağımlıydım. Kimsemin olmayışı da yaralarıma tuz döküyordu. Yanlızlık kıvrandırıyordu. Hastalık öldürüyordu.
Gözlerimden süzülen her bir yaş beni bu hallere düşüren herkesin yüreğine damlasın istiyordum. Gözyaşları yuvasından çıktığı ilk an 40 derece oluyormuş. Yüreklerinde bir yangı bıraksın istedim. Küçük de olsa onları yaksın istedim gözyaşlarım.
Sakinleşmek zordu. Derin nefes alıp verirken bilincim kapanıyordu. Yerde olan sürüklenmelerim durmuş ve olduğum yere uzanmıştım. Birazdan vücudumu kaldıracaklardı. Odama götürecek ve keşfettikleri yeni kimyasalları üzerimde deneyeceklerdi. İyileşmem için olduğunu söyledikleri ilaçlarla beni zehirliyor oluşlarına küfrettim içimden.
Yıllardır susmuştum. Artık kurtulmak istiyordum. Kendimi her kaybedişimde gördüğüm, güzel bir erkekle birlikte rüya aleminde yaşamayı arzu ediyordum.
Yine oluyordu. Sahilin kenarında, serin esen rüzgarla saçlarım savruluyor ve ben içimin ürpermesine engel olamıyordum. Derken o çıkıyordu suyun içinden. Güzelliğinde büyülendiğim balık kuyruklu erkek. Saç rengi ile uyumlu olan tanımlayamayacağım kadar muazzam renkte mavi kuyruğunu hareket ettirerek yanıma ulaşıyordu. Karaya çıktığında kuyruğu kayboluyor ve yürüyerek yanıma ulaşıyordu.
"Benimle gel. Seni mutlu edeceğim."
Ellerim yumuşak ve ıslak yanaklarını buluyor, kendimi ona kapılırken buluyordum. Sevmeye doyamadığım yüzünden ellerimi çekip beline doluyor ve onu kendime çekiyordum.
"Mutlu olmak istiyorum."
Kulağına fısıldadığım cümleler tebessümüne neden olup, beni de gülümsetiyordu.
Hafif bir öpücük bırakıyordu dudaklarıma. Gözlerini inatla açık tutuyordu beni öperken. Her bir yıldızın kaydığı mavi gözlerine düşüyordum bu defa.
Ayrıldığımızda ayağa kalkıyor ve ona tutunmam için elini uzatıyordu.
Düşünmüyordum. Beni nereye götürdüğü önemli olmuyordu o sırada. Elini tutup kalkıyor ve derin sulara doğru ilerliyorduk.
"Birlikte gidelim. Hayallerimize doğru."
Fısıldayışı kulaklarımda yankılanıyordu. Sonra birlikte giriyorduk maviliklere. O kuyruğunu etrafıma sarıp beni korumaya çalışıyordu. Hoşnut oluyordum. Gülümsüyordum. Önemsiyordu çünkü beni. Hissediyordum. Deli gibi seviyordu ayrıca.
Beni daha çok sararken nefes alamadığı fark ediyordum. Sona gelmiştik. Ölüyordum. Yanarak ölüyordum. Kırmızı bir ateşin içinde yanıyordum.
Uyanmak istemediğim halde gözlerimi açıyordum. Kolumdaki serumdan gözle görülecek kırmızılıkta bir sıvı vücuduma yayılıyordu. Tekrar ve tekrar zehirleniyordum.
Yorgun ve güçsüz kalmaya devam ediyordum.