Jimin, şok olmuş yüzüyle hızlıca kalkmış ve beni utancımla başbaşa bırakmıştı. Korkuyordum. Var olan tek arkadaşım Jimin'di ve rüyamda gördüğüm sahneler yüzünden bu hale gelmemi saçma ve garip karşılamış olabilirdi. Onu kaybedemezdim.
Ayağa kalkıp hızlıca Jimin'in peşinden gitmiştim. Ona açıklama yapmalıydım. Ormanın içine ilerliyordu ve gözden kaybolması an meselesiydi. Tüm gücümle ona seslendim.
"Jimin! Lütfen bekle! Neden gidiyorsun?!"
Koşmayı yavaşça bırakmış ve nefesini düzenlemişti.
"Seni öyle görmek ne kadar şoka uğrattı beni biliyor musun? Neden koştuğumun ve senden kaçtığımın farkında bile değilim."
Yaşadığımız şey çok garipti. Ne olduğuna anlam bile veremiyordum. Aklımı okumuş gibi konuştu Jimin.
"Garipsin Jungkook."
Benim suçumdu. Ben yapıyordum. Garip olan bendim, o değil.
"Biliyorum ama şimdi eve dönelim, lütfen."
Başını salladı ve yavaş adımlarla yanıma geldi.
"Umarım o halde olmanın sebebi ben değilimdir Jungkook. Sana karşılık veremem çünkü."
"Sen değilsin. Beni o hale getiren tek kişi olabilir zaten. Taehyung, rüyalarımın güzel çocuğu."
Anladığını belirtip yürümeye başlamıştı. Bir süre arkasından onu izleyip ben de yürümüştüm.
Birlikte eve girdiğimizde yemekler hâlâ yerde dağılmış bir haldeydi. Uyuduğum için dinlenmiş sayılırdım. Evi temizlemeye başladığımda yorgun haldeki Jimin uyumaya geçmişti.
Sessizce işimi bitirmiş ve uzanmıştım. Gözlerimi kapattım ve uykunun beni teslim almasına izin verdim.
Bu defa eski bir evdeydim. Geniş bir bahçesi ve bahçenin büyük kısmını kaplayan bir havuzu vardı. Yere oturmuş etrafı izliyordum.
O sırada kapıdan uzun boylu ve mor saçlı biri çıkmıştı. Onu tanıyordum.
"Jungkook-ah hadi gel yemek hazır."
"Geliyorum Seokjin hyung."
Taehyung'un abisiydi. Eşi olan Namjoon hyung ile burada yaşıyorlardı.
İçeriye girmiş ve mavi saçlarıyla her zaman beni büyüleyebilen Taehyung'un yanına oturdum.
Yemekler mükemmel görünüyordu ama benim dikkatimi sadece o çekiyordu.
"Yüzüme neden böyle bakıyorsun sevgilim? Bir sorun mu var?"
Onu başımı sallayarak reddettim. Yanağına küçük bir öpücük bırakıp yemeğe döndüm.
Namjoon hyung ve Seokjin hyung bu sırada şirinliğimize gülümsüyordu.
Aniden sarsılmaya başladım. Gözlerim kararmış ve rüyam orada zorunlu olarak bitmişti.
Gözlerimi açtığımda endişeli ve telaşlı haliyle Jimin vardı.
"Jungkook! Kaçmalıyız! Şimdi!"
Neler olduğunu bilmiyordum. Ona uymaktan başka şansım da yoktu.