Bölüm 12: Kırılıyorsunuz, Kırdığınız Kadar.

239 15 6
                                    

Medya ile birlikte okuyun lütfen.

Jungkook

Yatak odasından çıkıp ilk bulduğum kapıyı açtım. İçeriye girdiğimde sade bir misafir odasıyla karşılaşmıştım. Tekli yatağa serilmiş beyaz bir örtü ve beyaz bir dolap vardı. Yüzsüzlük yaptığımı biliyordum ama gidecek başka bir yerim yoktu. Onunlayken onsuz olmak zor olacaktı. Bu odada ondan ayrı kalacaktım.

Gururumu asla yenememiş ben ve onun söyledikleri çok ters şeylerdi. Ben onun peşinden koşup rakiplerimi eleyecektim. Biz zaten birbirimizin kaderiydik, rakibim yoktu. Asla bir rakibim olmayacaktı. Bir şekilde o hatasını anlayıp bana dönecekti. Dönmezse eğer ben onu alıp ait olduğu yere getirecektim.

Kendimden taviz vereceğim tek an onun benden vazgeçtiğini anladığım zamandı. Öyle kolay pes etmeyecektim. Buralara kadar çok canım yanmıştı. Onu bulma arzusuyla dolup taşarken bir hastane odasında yatağa bağlı yaşamak zordu. Bunu anlamasını bekliyordum ondan. Onu bulmuşken yaptığı haksızlıktı.

Sinirime hakim olmam gerekiyordu. Ellerimi sıkıp yumruğumu ortaya çıkardım. Derin nefesler alırken açılan kapıya bakmamış ve söylecekleri söyleyip gitmesini beklemiştim. Fakat öyle olmadı.

Ellerini belime sarıp bir süre başını omzuma koyup dinlendi. Pişmanlık kokusu geliyordu burnuma. Derken yanlış düşünmediğimi kanıtlayıp kelimelerin dudaklarından dökülmesine izin verdi.

"Özür dilerim. Öyle söylememeliydim. Hırsım yüzünden seni kırdım, kırmızının en güzel tonu."

Kalbimin yumuşamaya başladığını farkettim. Zihnim ise onu affetmemem gerektiğini haykırıyordu. Ki bu en mantıklısıydı. Söyledikleri yüzünden gerçekten kırılmış ve sinirlenmiştim. Bir süre bunun acısını çıkarmalıydım ondan.

Belime sardığı ellerini çekip kendimden uzaklaştırmış ve tehditvari cümlemle onu şaşırtmıştım.

"Bundan sonra bana yaklaşırken dikkat et. Rakiplerim bana yaklaştığın için haksızlık yaptığını söyleyip sana kızabilir. Şimdi git ve benden uzak durmaya bak."

Büyüyen gözleri ve hafif açık ağzıyla ne söyleyeceğini bilemez haldeydi. Gözlerine bakıp duygularımın esiri olmaktan korktuğum için bakışlarımı kaçırmış ve onun dışındaki her şeyi incelemiştim. Uzun süredir sessizce karşımda beklemesine dayanamayıp tensel temasta bulunmadan onu odanın dışına göndermeye çalışmıştım.

"Hadi, git artık!"

"Ama-"

"Aması yok git dedim işte."

Yüzünün aldığı ifade bir anlığına o kadar komik gelmişti ki az kalsın ciddi ifademi bozup kıkırdamaya başlayacaktım. Sonunda pes etmiş ve yavaş adımlarla kapıya varmıştı.

"Ama bir birbirimizin kaderiyiz."

Kısık sesle son cümlesini söyleyip odadan çıkmıştı.

Sesi kırgındı. Benim gibi.

Odanın kapısını kapattığı anda gözlerimin dolmaya başladığını hissetmiştim. Bizim başkalarıyla olma ihtimalimiz bile yoktu ki. Benim düşündüğüm şeyler onun dilindeydi. Ruhlarımız birdi. Kalbimiz birdi. Bedenlerimiz de bir olmalıydı. Söylediği şeylere bu yüzden bu kadar çok kırılmıştım. Onun kalbine göre benim rakibim olmamalıydı. Tıpkı benim kalbime göre onun rakibinin olmadığı gibi.
Ondan daha güçlüsünü, daha yakışıklısını ve daha normalini bulabilirdim. Fakat bulduklarımın hiçbiri bana uygun olmayacaktı. Benim için en iyisi oydu. Kaderimizin çizdiği, evrenin bile bildiği, gökkuşağının her renginde saklı olan bir gerçekti bu. Bir başkası bizim için sadece ıstırap olurdu. Benden başkası olmamalı ve bana rakip olarak görülmemeliydi.

Bir damlanın yüzümde olan akışına paralel olarak söyleyebileceğim en kısık seste onu tekrar ettim.

"Biz birbirimizin kaderiyiz."

***

Günün geri kalanını her şeyin bedava olduğu bu kasabada kendime kıyafet ve süsleme tarzı beğendiğim şeyleri aldığım yorucu bir alışverişle geçirdim. Üzerimdeki o dalgın ve üzgün havayı atıp, mutlu olduğum güzel bir gün olmuştu.

Bu sırada Taehyung'un neler yaptığıno düşünüyordum ayrıca. Akşam eve gelip kendime yiyecek bir şeyler hazırladığımda bile görememiştim onu. Saatlerce salonda oturup kitap okumuş ve kapının açılıp içeriye onun girmesini beklemiştim. Yavaştan uykum gelmeye başlayınca daha fazla dayanamayıp kitabı kapatmış ve odama çıkmıştım. Yorgunluğumu atabileceğim güzel bir uyku hayal ediyordum. Burası güvenli bir yerdi ve ben huzurla kendime vakit ayırabilirdim.

Yeni aldığım geceliğimi üzerime geçirmiş ve aynı şekilde yeni aldığım deniz kabuklu mavi örtüyü açtığım yatağa uzanmıştım. Beyazla sade görünen odaya verdiğim renklere bakarken uyuyakalmış ve nahoş bir rüyanın içine düşmüştüm.

Taehyung yanımdaydı. Can alıcı gülümsemesini bana sunuyor ve komik espriler yapmaya çalışıyordu. O sırada yanımıza birisi gelmiş ve Taehyung'a sarılmıştı. Benim için kabus olan kısım ise buradan sonra başlamıştı.

Taehyung'un dudaklarına bir öpücük bırakıp ince, zarif ellere parmaklarını dolamıştı. Taehyung ise gülümsemiş ve bana dönmüştü.

"Rakiplerinden biri Soojun'du. Şimdi eşim oldu. Buna sen izin verdin Jungkook. Kaderimizi hiçe sayıp acı çekmemize sen sebep oldun. Şimdi sen sonsuza kadar üzüleceksin. Ben ise mutluluğumu bulup senden sonsuza kadar uzak kalacağım."

Cehennemi yaşıyor gibi hissetmiştim o an. Benim gerçeğim ve kaderim ellerimden kayıp gitmişti. Yıkılmak diye bir kelime vardı ve bu kelime bile benim o sırada yaşadığım kayıbın yanından bile geçemiyordu.

Terlemeye başlamıştım. Bir taraftan Taehyung'a özürlerimi sıralıyor ve beni affedip geri dönmesi için yalvarıyordum. O ise şeytanın yardımcısı gibi gülüyor ve acı çekişimi izliyordu.

Uyanmak istiyordum artık. Bu korkunç rüyanın bitmesini ve dünyaya dönüp Taehyung'a sarılmayı istiyordum. Garip sesler duymaya başlamıştım. Ağlamalarım kesilmiş ve yalvarışlarım kesilmişti. Gözlerimi kapatıp tekrar açtığımda yatağımdaydım. Terin ıslattığı yüzüm şok almış bir ifadedeydi. Gözlerimi ovuşturup sesleri anlamaya çalıştım.

Kapının dışından geliyordu. Yanımdaki saate bakıp neler olduğunu görmek için kapıyı açmaya gittim. Gecenin 3'ydü ve Taehyung eve şimdi geliyordu. En net ses ona aitti. Yanında başka birinin olduğunu anlayabiliyordum. Kapıyı hafifçe aralamış ve tek gözümle bakabileceğim bir boşluk bırakmıştım. Taehyung önündeki cılız çocukla odasına gidiyordu. Elini arada çocuğun kalçalarına atıyordu. Burnuma dolan şarap kokusu yüzünden midemin bulandığını hissettim. Sarhoştu ve karşısındaki çocukla muhtemelen sevişecekti.

Lanet gururum yüzünden söylediklerimi hatırlayıp ona rest çekenin ben olduğu aklıma doluşmuştu, şimdi ona karışmaya hakkım yoktu. Burada sinirimden kudurarak sabaha kadar ağlayacaktım. Kendimi biliyordum.

Taehyung odasına girmiş ve kapısını kapatmıştı. Ellerimi yumruk haline getirip ben de sertçe kapımı kapatmıştım.

Bu böyle olmamalıydı. Daha fazla kırmamalıydı beni. Bir süre sakince beklemeli ve benim onu affetmem için her şeyi yapmalıydı.

Madem Taehyung bey en aşağılık yola başvurmuştu, bunun da bedelini ödemek zorunda kalacaktı.

save me | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin