the gift

14.2K 1.4K 2.3K
                                    

Asistanının hıçkırıkları azalmış, gözyaşları dinmişken, Genç Alfa omeganın saçlarını okşamaya devam etti ta ki masasındaki telefon çalıncaya kadar.

Çalan telefon ikisini de içinde bulundukları narin balondan çıkarıp kendilerine getirdi. Jungkook, telefonun ani sesiyle neredeyse sıçrayarak oturduğu yerden kalktı ve telefonu açtı. Jimin ise etrafına sarılı güçlü kolların ani eksikliği ile titrese de peçeteye uzanıp gözyaşlarını sildi.

Patronunun "Odama gönder lütfen" dediğini duydu sadece Jimin.

Jungkook'un şirkete dönerken arabada verdiği siparişleri, 2 görevli CEO'nun odasındaki toplantı masasına dizerken, Jimin ardı ardına masaya dizilen yemeklere şaşkınlıkla baktı. O kadar çok çeşitte yemek vardı ki CEO'nun bugünkü planları son bulmuşken bu hazırlığın sebebini merak etti. Ani bir korkuyla unuttuğu atladığı görüşme mi vardı diye tedirgin oldu.

Görevliler işlerini bitirip çıktıktan sonra , "Yemek saati" dedi odanın ortasındaki yuvarlak masayı ve üzerindeki yemekleri işaret ederek. Jimin oturduğu yerden kalkınca, genç alfa elini yavaşça, tereddüt ederek de olsa omeganın beline yerleştirdi ve onu masaya doğru ilerletti. Sandalyelerden birini Jimin, diğerini kendisi için çekti ve oturdu.

Masadaki her tabakta gözlerini dolaştırdıktan sonra, "Benim için mi?" diye sordu sordu çatlayan sesiyle. Ağlamaktan kızarmış gözleri kocaman açılmıştı omeganın.

"Evet, ne sevdiğini bilmediğimden biraz abartmış olabilirim. Merak etme hiçbirinde deniz ürünü yok" dedi.

Jimin süs balığı gibi ağzını açıp kapattı ve "Hiç gerek yoktu. İşten çıkınca zaten yemek yiyecektim" dedi.

Jungkook, önce kırmızı gözlere, sonra solgun tenine baktı omegasının. "Bu kadar saattir aç kalmanın sebebi benim. O yüzden itiraz etme ve soğumadan yemeye başla." Alfanın ses tonu farklı bir cevabı kabullenmeyeceğini netçe söylüyordu.

Jimin üzerindeki şoku atamamış olmasına rağmen önündeki çorbadan yemeye başladı. Sıcak ve lezzetli çorba hem midesine hem de harap olmuş sinirlerine iyi gelmişti.

Omega çubuklarını tabaklar arasında dolaştırırken patronu gözlerini kırpmadan onu izliyordu. Jungkook hipnotize olmuş gibi, yemek yiyen asistanının ağzını izledi. Çubukların etrafına kapanan dolgun dudaklar, o pembe dudakları yalayan pembe bir dil karşısında bakışlarını ayırması imkânsız gibiydi.

Jimin yemeye devam ederken, alfanın aklından, "Hep bu şekilde beslenmeli, kemikleri sayılacak kadar zayıf. Bedeni bu kadar zayıfken nasıl bir bebek taşıyacak, nasıl bir pup içinde büyüyecek?" gibi düşünceler geçiyordu. Jimin'i süzerken sayılan kemikleri karşısında kaşlarını çattı. Bu konuda acilen kalıcı bir çözüm bulmalıydı.

Minik omega yemek yedikçe yüzündeki solgunluk gitmiş, yerini canlı bir parlaklık almıştı. Alfa en azından bu konuda rahatlayabilirdi. Artık ruh gibi görünmüyordu.

Jimin yemek çubuklarını kenara bıraktı ve "Yemekler için çok teşekkür ederim sajannim" dedi yumuşakça.

Jungkook kaşlarını yeniden çattı. "Bu kadar az mı yiyeceksin?" diye sordu. Kızmıştı.

Jimin başını sallayarak onayladı.

"Biraz daha yemen lazım" diye çıkıştı CEO.

Omega ne diyeceğini, ne yapması gerektiğini bilemedi. Alfanın tüm bu dominant tavrı, içindeki omegayı neşeyle coştursa da, bu ilgi karşısında yanakları kızarsa da kendini garip hissetti. Karşısındaki adam alfadan önce patronuydu. Ona göre davranmalıydı Jimin. Ancak patronunun çatılı kaşları kendisini güvensiz hissettirdi.

ONE HUG ONE OMEGA (Jikook/kookmin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin