- DAVİNA CHANDOS -
Güneşin daha dağların ardında iken bile bu kadar rahatsız edici olmasının nedeni neydi? Belki de odama çatkapı dalmayı bir alışkanlık haline getiren hizmetçilerimin, büyük bir neşe ile perdeleri sonuna kadar açmasından kaynaklanıyordu.
"Günaydın, Hanımefendi! Artık kalkma vakti."
Gözlerimi acıtan parlak ışık, yüzümü buruşturmama neden oldu. Birileri kalkmama müdahale etmeden doğruldum. Ağzımdan dökülen ilk kelimeler "Kathryn nerede?" oldu. Perdelerimi düzelten kavruk tenli, kısa boylu hizmetçim Tessa, bana doğru yaklaşmaya başladığında, elimle, gelmemesi için işaret verdim.
"Saraydan gelen ulağı karşılamak için çıktı, Hanımefendi," diye cevapladı sorumu.
Ah, doğru. Saraydan gelmesini beklediğimiz ulak... Ulaktan daha hızlı ulaşan 'ulak haberi' bize, 3 gün erken varmıştı. Merak edilen tek konu, bizim için ne taşıdığıydı. Annemin bu konu hakkında az çok fikri olması; emin olmamasına rağmen heyecanlanmasına yol açıyordu.
Kraliçe olacağımı düşünüyordu.
Ben kim... Kraliçe olmak kim...
Hem, o suratsız, asabi kralla geçer miydi hayat? Bir kere, zaten benden yaşça büyüktü. Annem, yaşın bir önemi olmadığını savunuyordu. Anakraliçe ile kan bağının olması onu yeterince kraliyet ailesine bağlayamıyordu; birimizi o saraya sokmadan ölmek de istemiyordu. Ailenin günah keçisi olarak o kralın yanına, kraliçe diye oturtacaklardı beni. Sanki dünyayı ben yönetecekmişim gibi...
Umurumda da değildi zaten.
Yatağımdan kalktığımda Tessa ve Bonnie, hazırlanmam için yardım etmeye başladı. Korsemin ipleri sıkılırken, açılan kapının sesi sinirlenmeme neden oldu.
"Sen daha yeni mi uyandın!"
Annemin cıyaklayan sesi, sinirimin tonunu arttırırken korsenin canımı yakmasını hissedemez oldum. "Evet, yeni uyandım. Umarım seni rahatsız eden konu benim uyku saatlerim değildir, anne?"
Neyi kastettiğimi anlamıştı.
"Ulak geldi, evet. Kathryn karşılamaya çıktı onu." Kathryn'in ismini tükürür gibi söylemişti. Yine. Bu yüz yıllık konunun canımı daha fazla sıkmasına izin vermedim. Korse yeterince sıkıyordu zaten. "Ama ulak mesajı direk sana vermeliymiş. 'Kurallar öyle' dedi. Yani, hepimiz aşağıda seni bekliyoruz, huysuz."
Çıkmadan önce, ellerini havada çırparak, "Hızlanın, kızlar, hızlanın!" diye seslendi hizmetçilerime. "Müstakbel kraliçenizi sakın oyalamayın!"
Müstakbel kraliçeymiş... Hayallerinizi yesinler sizin.
Dolabımda var olan ve böyle bir durum için hazırda bekletilen mavi elbisemi giyerek hazırlandıktan sonra, Paolie Kalesinin meşhur merdivenlerinden aşağıya inerek ulağın karşısına geçtim.
Ulak, kale kapısının hemen önünde hazır bir vaziyette beni bekliyordu. Kıpırtısız bir şekilde duruyor olması beni az da olsa ürkütmüştü. Gözlerini bile kırpmıyordu.
Ulağın hemen karşısında, uzun merdivenin iki yanına dizilmiş uşaklar ve hizmetçiler ordusunun önünde, ev halkı duruyordu:
Kalenin sahibi ve aynı zamanda Paolie Kontu olan babam Lord Edward; nikahlı karısı, Paolie Kontesi olan canım annem Leydi Loretta; küçük kardeşlerim Halley ve Harold; son olarak da en sevdiğim aile üyesi, eski dadım, yeni cici annem ve ezelden beri en yakın arkadaşım olan Kathryn.
Merdivenin son basamaklarını inerken Kathryn ile göz göze geldim. Bol şans diler gibi baktı bana. Şansım varsa, bu ulak arkasını dönüp giderdi zaten. Ama bende şans yoktu. Şanssızdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolores'in Günlüğü #wattys2019
Fantasy*** "Her güzelliğin ödenmesi gereken bir bedeli vardır. İşte tam da bu dönüm noktasında hayatının en büyük hatasıyla tanıştı. O günden sonra hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmadı." *** Biri, sebebini bilmediği bir yolculukta nedensizl...