8. Bölüm ஜ Ölüm

144 7 0
                                    

Göksel - kurşuni renkler

----------

"Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da binlerce kolları vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar." Demiş Trevanian.

Bu sözün doğruluğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Kaan'ın anlattığı planı dinlemeye devam ederken kötünün hep kötü olduğu düşüncesi zihnimde yer edinmişti.

"İşte böyle. Ata planlarını genelde çok güvendiği adamı Özgür'le yapar. Evinde bulunan bilgisayarından da bizim bilgisayarlarımızı hackletiyor bir adamına. Hacker bir tanıdığım var. Bilgisayar sistemini çökertecek. Senin yapman gereken tek şey; dışarda Ata'yı meşgul etmek. İşimiz bitince sana mesaj atacağım."

Kusursuz bir plandı. Tek sorun Ata'yı nasıl meşgul edeceğimi bulmaktı ki, bu noktada ben bile kendime güvenmiyordum. Hira'nın kimliğini yeni almıştım. Birkaç saat olmuştu sadece. Oysa sabah, Kaan'ın anlattığı planı uygulamak için Ata'nın 3 gündür rehin tutulduğu hapishaneye gidip ordan çıkması için memurla konuşacaktım.

Kaan'ın anlattığına göre Ata, aynı zamanda dolandırıcılık da yapıyordu. Yüklü miktarda yaptığı soygunları olmuş ve bu soygunlardan hepsini de tek başına yapmıştı. Nasıl mı? İnsanların bilinç altına girip onları kandırarak.

"Hepsine tamam da, Ata'yı nasıl meşgul edeceğim?" diye sordum. Hira masada duran kağıtlardan birini alıp göz gezdirdi. Masanın üzerinde duran mavi kalemi eline alıp göz gezdirdiği kağıdın üstüne bir şeyler yazdı. Kağıdı bana uzattığında elime alıp göz gezdirdim, fakat o kadar okunaksız bir yazıydı ki. Adeta çivi yazısı gibiydi.

"Kusursuz bir plan fakat bazı eksiklikler var," diye mırıldandı Hira. Evet kardeşim, konuştur içindeki canavarı.

"Mira benim kimliğimi yeni aldı ve Ata'yla baş edemez. Bu yüzden Ata'yı o değil Özgür meşgul edecek. Şimdi planın eksik yerlerini doldurma zamanı..."

****

Bir saat sonra Hira'nın istediği her şey hazırdı. En çok güvendiği 10 adamı ve Can'ı çağırmıştı. Şüphelerim doğru kapıya çıksa da Can'la hiç konuşmadım ve Hira'yı dinledim.

"Öncelikle... Hepiniz hoş geldiniz. Son zamanlarda yaşadığımız bilgisayar çökme sorunlarını biliyorsunuz. Bu sorunlara sebep olan kişiyi de biliyorsunuz. Sizinle bu yüzden burda toplandık. Şu gördüğünüz kız..." işaret parmağıyla beni gösterip konuşmaya devam etti. "...aramızdaki benzerlikten dolayı para karşılığında kimliğimi aldı. Benim yerime oynayacak. Ata'ya iki şekilde zarar vermiş olacağız yani."

Birkaç yüz bana dönerken huzursuzca yerimde kıpırdandım. Kardeş olduğumuzu söylememişti. Ya gerek duymamıştı ya da beni tehlikeye atacağını düşünmüştü. İlk seçenek daha mantıklı gelirken Hira boğazını temizleyerek konuşmaya devam etti.

"Ata'nın adamlarını etkisiz hale getirme konusu sizde. Ne yapın ne edin, adamları etkisiz hale getirin. Kaan'ın tanıdığı hacker arkadaşı Ata'nın bilgisayar sistemini çökertecek. Her yere bir adam dağılacak ve o hackerin başında da bir adam duracak. Emin olduktan sonra kız Ata'yı eve getirecek ve içeri girmeden onu kaçırmış gibi yapacaksınız. Ata büyük ihtimalle bunu umursamaz. İçerde duran adamlardan biri de, bilgisayar masasının üzerine size vereceğim şu resmi..." üzerinde korkunç bir çakal resmi olan kağıdı adamlara uzatırken konuşmaya devam etti. "...bunu bilgisayar masasına koyup hızla dışarı çıkacaksınız."

Zekice diye mırıldandım içimden. Ata çok iyi bir şekilde korunuyor olmalıydı ama Hira her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü. Tek sorun şu an ben gibi görünüyordu. Adamların başı olduğunu tahmin ettiğim iri adam Hira'ya bir şeyler anlatırken bakışlarımı çevirdim. O sırada Kaan'la göz göze geldik. Bakışlarımı kaçırıp iri olan adamı dinlemeye çalıştım.

"Özgür Bey'i kim meşgul edecek efendim?" diye sordu iri olan adam. Bu soru benim de dikkatimi çekmişti. Ata'nın en çok güvendiği adamı... Kesinlikle Ata kadar olmasa da zeki olduğu kesindi.

"İnsanların zayıf noktaları o insanın ruhen öldüğü yerdir. Ben ruhu ve bedeni önce ayırır, ruhu paramparça eder ve insana yaşaması için herhangi bir sebep bulamayacak hale getiririm."

Fefe. *Korku.*

O kadar haklı ve aslında bir o kadar da acımasız olan bu konuşmasından sonra ikizimin tehlikeli yanını da görmüş olmuştum. Eğer sihirli bir gücüm olsaydı kesinlikle insanların aklını okumayı isterdim. İlk önce Ata'nın aklını okumak isterdim sanırım.

"Özgür gayet zeki. Ama mantık ve duyguyu birbirinden ayırt edemeyecek kadar saf. İçinde biraz da olsa merhamet duygusu var ve kolay kolay birini öldürmüyor. Sadece Ata'nın bordo listesindekileri topluyor. Özgür'ü meşgul etme konusuna gelecek olursak... Özgür'ün Aslı'ya olan zaafını anlatmaya gerek var mı?" diye sordu ve gülümsedi.

"Yine mi kendin tehlikeye girmek yerine birilerini tehlike altına sokup olaydan bir şey almadan çıkacaksın? Kız kardeşimi bu kadar tehlikeli bir oyuna sokmak istiyorsan önce benim fikrimi al. Ya da ona sordun mu? Biz yine senin sevdiğin adama zarar vereceğiz ama korkma ona bir şey olmayacak dedin mi?"

Kaan'ın bağırmadığı halde sinirli çıkan sesi herkesin suspus olmasına neden olurken şok içinde Kaan'a bakıyordum.

Hira'nın bahsettiği Özgür'ü meşgul edecek dediği kız, Aslı Kaan'ın kardeşi miydi?

Aslı Ata'ya mı aşıktı?

"Dedi."

Çok uzaktan gelmeyen ince bir ses tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarırken bakışlarım kumral, uzun bacakları ve kısa siyah etekli kıza döndü. Aslıydı bu.

"Biz her şeyi konuştuk abi. Korumacı tavırlara geçmekten vazgeç."

Hira memnun olurcasına gülümsedi ve kolundaki saate baktı. Planın başlama zamanı gelmişti.

"Hadi herkes iş başına. Zor bir gün bizi bekliyor. Adamların son derece dikkatli olsunlar. Geçen seferki gibi bir kayıp vermek istemiyorum."

Mekandaki herkes tıpış tıpış dışarı çıkarken odada yalnızca Hira ve ben kalmıştık. Uygun anı bekliyordum. Ufak bir cesaret, bir umut. 'Her şey çok güzel olacak' yalanına benzeyen bir umut. Ama Hira'nın bana o cesareti vereceğini sanmıyordum. Birinin bana cesaret vermesine ihtiyacım yoktu aslında. Sadece çok korkuyordum.

Yavaşça ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Ölüme yürüyen ve ölümle dans edecek olan kızdım ben. Bu teklifi kabul etmekle hata yapıp yapmadığımı bilmesem de her gün ölüp, ölmek için yalvaracak noktaya gelecek ve ölmeyecektim.

"Dikkatli ol," diye seslendi arkamdan. "Sakın acıma ona."

"Olurum," diye mırıldandım dış kapıyı açarken. Ölüme koşarak giden insanlar gibi hissediyordum. Ölüme yakın hissediyordum. Ölümü hissediyordum ve bu his... Değişikti. Işıksız hayatıma aksiyon gibiydi veya yeni doğan bir bebeğin anne karnından çıkıp yaşadığını bilmemesi gibiydi.

Yaşamak değildi. Yaşamayı yaşayabilmekti.














AYNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin